Olaylar Ve Görüşler

Değişim için reddetmek gerekiyor - Şafak YÜCA

03 Ağustos 2023 Perşembe

TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, 2022 yılında Türkiye’de her üç kişiden biri, en önemli sorunun hayat pahalılığı olduğunu belirtirken yüz kişiden sadece altısı terör demiş. Üstelik toplumun yüzde 76’sı daha ucuza tüketmeye başlamış, bu oran 2016’da yüzde 55’miş.

Bu verileri OECD’nin “geçim sıkıntısı listesi” de doğruluyor. Listede birinci sırada yer alan Türkiye’nin yüzde 70’i, temel gıda ürünleri, konut, yakıt ve borç ödeme/azaltma maliyetlerini karşılamakta zorluk çekiyor.

Bu bilgilerle ışığında, 14-28 Mayıs 2023 genel seçimlerine döndüğümüzde, muhalefetin ekonomi üzerine yoğunlaşmasının doğru, iktidarın terör söylemlerinin de yanlış bir strateji olması gerekirdi. Fakat tam tersi oldu. Seçmen, oy tercihini 2018’e nazaran değiştirmedi. Bu doğrultuda, iktidarın montaj videolara dayalı organize yalancılığının işe yaradığı söylendi. Dolayısıyla terörün ekonomiden daha ağır bastığı fikri benimsendi. Ancak tek başına yeterli değil. 

MUHALEFETİN GÖRÜNTÜSÜ

Seçmenin oy davranışını etkilediği düşünülen diğer nokta, muhalefetin dağınık görüntüsüydü. İktidar kanadında görüşmeler kısa sürerken muhalefet 13 toplandı yaptı. Kamuoyu toplantıları takip ederken ve adayın açıklanmasını beklerken yoruldu. Akşener’in masadan kalkmasıyla da şoka uğradı. Seçmen, Cumhur İttifakı ortaklarının hangi anlaşmaları yaptığını bilmedi. Ama Millet İttifakı’nın her anlaşması yazılı bir metne döküldü ve kamuoyuyla paylaşıldı. Hatta ikinci turda iktidar, Oğan’la görüşüp anlaştığında, muhalefet defalarca görüşmesine rağmen Özdağ ile bir de anlaşma imzaladı. Özetle şu görüntü verildi: Erdoğan, söze itimat; Kılıçdaroğlu, yazılı mutabakat.

Ama asıl etken ikinci tura yaklaştığımız günlerde Kılıçdaroğlu’nun Babala TV yayınına katılmasıyla ortaya çıktı. Programın başında kariyerini özetlemesi, muhalefetin dağınık görüntüsünün üzerine tuz biber ekti.

Yıllardır “SGK’yi batırdığı” anlatılan Kemal Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanlığı’nda hesap uzmanı olarak başladığı kariyer basamaklarını başarıyla tırmanmış. 1994’de yılın bürokratı seçilmiş. Siyasi kariyeri de tıpkı memurluğu gibi yükselerek devam etmiş. Emekli olunca milletvekilliğine davet edilmiş. Ardından grup başkanı olması istenmiş. Bu noktada Kılıçdaroğlu, “Plan Bütçe Komisyonu’ndayken mutluydum, grup başkanı yaptılar” diyor. Sonra genel başkanlığa uygun görülmüş. Aynı programda neden cumhurbaşkanı adayı olduğu sorusuna da “Talep etmedim, aday gösterildim” şeklinde yanıt veriyor.

Siyasi kariyer bir zorunluluk değil. Tıpkı atanamayan öğretmenin polis olmak zorunda kalması gibi, sosyal bilimcinin satın alma yapması veya bilgisayar mühendisinin pazarlamacı olması gibi bir mecburiyet hiç değil. Oysa çalıştığı yerde mutlu olan biri çevresini de değiştirebilir. Belki de mutsuzluk endeksinin 2003’den bugüne ikiye katlanmasının nedeni budur. Mutsuzluğumuzu değiştirmek için reddetmek gerekiyor. Bize gösterilen sınırları, koltuğu; evde, işte, okulda, sokakta, her yerde... En başta siyasette reddetmek. Ne istediğini bilenlerin seçenek üretmekteki başarısızlığı dillere destan oluyor. Sonra tehlikeli bir sessizliğe bürünüyoruz ve kabullendiğimizi sanıyorlar. Halkın masasında seçim gününe sıkıştırılmış aktörlüğün reddedilmesi gerekiyor. Yüz yıllık Cumhuriyetin yurttaşlarının ve kurumlarının “artık yeter” diyeceği çizgi neresi?

ŞAFAK YÜCA

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TİTE, DOKTORA ÖĞRENCİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları