Olaylar Ve Görüşler

Cuma namazı temsili mi siyasi mi?

21 Nisan 2020 Salı

Gani Aşık

E. Müftü / CHP Kayseri Mv.

COVID-19 belası yerküreyi dize getirdi ve insanoğlunu Azrail ile eşdeğer korku yaratan pençesine aldı. Bu yıkıcı ve yakıcı canavarla cansiperane verilen mücadelede insanlığın ve devletlerin elindeki tek silah tıp, yani bilimdir. Bu savaşımın öncü kahramanları da canları pahasına, tam bir adanmışlık duygusu ile çalışan, çırpınan tabipler ve tüm sağlık çalışanlarıdır, onlara selam, minnet ve şükranlar... Uygarlığa açılan yegâne ana arter olan laik eğitimin ve kurallara yüksek bir bilinç ve disiplin ruhu ile uymakta çağdaş toplumların önemi, belirsizlik, kuşku ve vehimlerle dolu bu karanlık süreçte daha iyi anlaşılmaktadır.

Hassas bir süreç

Üretim ciddi biçimde aksıyor, talep daralıyor, devletin vergi gelirleri düşüyor, ticaret, sanayi ve ihracat derin bir krizle boğuşuyor, virüsten de beter işsizlik toplumu kasıp kavuruyor. Çaresizlik içindeki geniş halk kesimleri devletten maddi destek bekliyor. Özetle milli tarihimizin çok zor bir dönemecindeyiz. İnsanlık ve Türkiye, elbette bu virüs belasının üstesinden gelecektir de ödenecek bedellerin katlanılabilir düzeyde olup olmayacağı bir soru işaretidir. Toplumu derinden etkileyen böyle bir süreçte kişilerden kurumlara, hele de siyasilere, özellikle de Sayın Cumhurbaşkanına büyük sorumluluklar düşmektedir. Şöyle ki, Sayın Erdoğan’ın, konuşma üslubunu ve yönetim tarzını, ayrıca olaylara bakışını güncellemesi gerekiyor. Anadolu coğrafyasında ve devletin hükümranlığı altında yaşayan herkesin kardeşliği ve yazgı birliği, ulusal bütünlüğümüzün saydamlaşmış halidir. Bir fağfur kâse gibi zarif olan ve yurttaşların eşitliği bilincinin sevgi ikliminde billurlaşan bu yapı asla örselenmemelidir.

Siyasi yaşamı boyunca yapageldiği, “halkın din duygularını belli amaçlar için okşama” alışkanlığını, oturduğu devletin en yüksek koltuğunda “devlet adamlığı” adına artık gözden geçirmelidir. “Ülkemize virüs Batı’dan geldi” çıkışı, bir umre istismarıdır ve dayanağı da yoktur. Kaldı ki hiç kimse, sünnet hükmünde bir ibadet olan umrenin kendisini, yapılışını ve yapanları eleştirmiyor, eleştirilemez de. Yakınmalar, yeterli önlem alınmamış olmasına yöneliktir.

Yemine sadakat

Kendilerinin başkanlığında yapılan COVID-19 toplantısına, ilgili tüm meslek kuruluşlarının katılımını sağlamak, olayın vahameti açısından bir zorunluluktu, bundan kaçınıldı. Başta ana muhalefet, Meclis’te temsil edilen partilerin tamamının bu yaşamsal toplantıya davet edilmesi de, anayasanın cumhurbaşkanlarına yüklediği tarafsızlık zorunluluğu yanında, Meclis’te edilen yemine sadakat açısından da bağlayıcı olmasına karşın bu da yapılmadı. AKP Genel Başkanı gibi değil, köklü gelenekleri olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı gibi davranmak, özellikle de bu zaman diliminde Sayın Erdoğan’a daha çok yakışırdı. CHP’li büyükşehir belediyelerinin, bu zor dönemde olanakları ölçüsünde halkın yanında olma çabalarının “Devlet içinde devlet olmaz” zorlama gerekçesi ile kösteklenmesi, kamu vicdanında rahatsızlık yaratmıştır. Sıkıntı içindeki insanların şefkatle kucaklanmasının, “Devlet içinde devlet olmak”la ne ilgisi olabilir? Kaldı ki belediyeler insan odaklı kurumlardır.

Kaba partizanlık

Sayın Yavaş’tan, Sayın İmamoğlu’na, İzmir’den Hatay’a uzanan coğrafyada CHP’li büyükşehir belediye başkanlarının kendilerine oy vermeyen kesimlerle bile kurdukları duygu bağı, gönül ve iletişim ağı, iktidarı rahatsız etmek bir yana dursun memnun etmelidir. Hem içinde bulunduğumuz üç ayların ve 24 Nisan’da başlayacak ramazan ayının hoşgörüyü, sevgiyi, paylaşma ve dayanışmayı önceleyen manevi iklimi hem de COVID-19 karabasanının zorunlu kıldığı toplumun ve kurumların kenetlenme ihtiyacı, hemen herkesin ama özellikle de devlet gücünü elinde bulunduran iktidarın sorumluluğundadır. Ama ne var ki AKP,  Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyelerinin kendi dönemlerindeki hak ve gelirlerini -belediyeler el değiştirdiği için- kısıtlıyor, CHP’li 11 büyükşehir belediye başkanının halka hizmet adına dile getirdikleri taleplerini göz ardı ediyor, üstelik koronavirüs ile mücadele için açtıkları bağış hesaplarını bloke ediyor.

Yapılan bu kaba partizanlık, iktidarın “birlik-bütünlük” çağrılarının temelsiz ve samimiyetsizliğini göstermesinden öteye, zamanın ruhu ile de çelişiyor. Kibrin tevazu ile nefretin sevgi ile saplantıların önyargısızlıkla, iticiliğin çekicilikle, gönül kırmanın gönül yapmakla ve dışlayıcılığın kapsayıcılıkla yer değiştirmesi gerektiği günlerdeyiz.

Siyasetten büyüktür

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın başlattığı her hafta bir ilde “temsili cuma namazı“ uygulamasının dini gerekçesi ve dayanağı bilinmiyor.  Diyanet’in kendi yayınları da dahil, ilgili bütün kaynaklarda, cuma namazının sahih olmasının (geçerliliğinin) koşullarından birisi de “cuma namazı kılınan caminin herkese açık olmasıdır”. İcra edileceği halka duyurulan dini etkinlikte bu şart da mevcut olmadığına göre, sormak durumundayız: cuma namazı temsili mi, yoksa siyasi mi? Maun suresi (Kuran 107)’nin tanımladığı “İşleri güçleri gösteriştir” kapsamında mı?  Maalesef, gerektiğinde siyasete malzeme amaçlı bu zorlama ritüel,  kendisine özgü ve özel bir kutsiyet taşıyan cuma namazının özüne, ruhuna, hikmet ve rahmetine gölge düşürür, vebali de ağırdır. Cuma namazı, siyasetten büyüktür, onun dışında ve üstündedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları