Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
COVID-19, Meslek Hastalığı ve Sosyal Risk İlkesi - M. Önder TEKİN
Yargıç Türk Tabipleri Birliği’nce (TTB) 11.11.2020 tarihinde
yapılan açıklamada, COVID-19 vakasının ilk olarak görüldüğü 11 Mart 2020 tarihinden 11.11.2020
tarihine kadar geçen sekiz
aylık sürede 60’ı hekim olmak
üzere en az 141 sağlık çalışanının
yaşamını kaybettiği bildirildi.
Sağlık
Bakanlığı tarafından, ülkemizde sağlık çalışanlarının COVID-19 hastalığına yakalanma sıklığına ilişkin
olarak 29 Nisan ve 2 Eylül 2020 tarihlerinde açıklanan rakamlara göre, sağlık çalışanlarında
COVID-19 hastalığına yakalanma oranı, topluma göre sırasıyla 4.95 ve 8,48 kat daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün, hastalığın “meslek hastalığı” olarak kabul edilmesi yönündeki bildirimi doğrultusunda
COVID-19’un, İtalya, Belçika,
Güney Afrika, Kanada, Malezya, ABD ve Almanya gibi ülkelerde “meslek hastalığı” olarak kabul edildiği
belirtilerek sağlık çalışanlarının
mesleki örgütlerince,
hastalığın “meslek hastalığı”
sayılması talepleri henüz kabul görmemiştir.
Anayasa ve hukukun genel ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla her türlü düzenlemeyi yapmak yetkisine sahip olan yasa koyucu, düzenlemenin kamu yararına, başka bir anlatımla ülke koşullarına uygun olup olmadığını belirlemek suretiyle düzenleme yapma konusunda yetkilidir.
MESLEK KAYNAKLI RİSK
Anayasa Mahkemesi’nin 09.02.2012 günlü ve E: 2010/93, K: 2012/20 sayılı kararında; anayasanın 2. maddesinde yer alan sosyal hukuk devleti, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, milli gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gereken önlemleri alan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlet olduğu belirtilmiştir.
Sağlık çalışanlarının COVID-19 hastalığına yakalanma sıklığının topluma oranla yüksek olması mesleki risk kaynaklıdır. Yargı kararları ile idarenin kusura dayalı ya da kusursuz sorumluluğu ile birlikte, anayasanın 2. maddesinde düzenlenen sosyal hukuk devleti anlayışına uygun olarak ve bu temel üzerinden, kollektif sorumluluk anlayışı çerçevesinde bilimsel ve yargısal içtihatlar ile geliştirilen sosyal risk ilkesi, yasa koyucu tarafından kimi yasama çalışmalarında esas alınan bir ilke olmuştur.
Sosyal risk ilkesi ile toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların da topluma pay edilerek giderilmesi amaçlanmıştır.
“SOSYAL DEVLET”İN GEREĞİ
Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiillerinden
ziyade, toplumun bir bireyi olarak zarar görmeleri, ortaya çıkan bu zararın paylaştırılması, toplumun diğer
kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakârlığın denkleştirilmesi,
hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereği olarak çıkarıldığı
gerekçesinde belirtilen 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkındaki Kanun, “sosyal
risk ilkesi”nin yasa metnine dönüştürüldüğü
bir yasama çalışmasıdır.
6-7
Eylül 1955 tarihlerinde İstanbul ve İzmir illerinde meydana gelen toplumsal
olaylar nedeniyle kişilerin uğradığı zararların tazminine ilişkin olan 6684
sayılı yasa ile orman yangınlarının söndürme çalışmaları
esnasında ölenlere ve
sakatlananlara ödenecek
tazminatlara ilişkin olarak 6831 sayılı Orman Yasası’nın 71. maddesi dayanak
alınarak yapılan düzenlemeler, şehit yakınlarına kamu görevliliğine alınmada tanınan öncelik
de “sosyal risk ilkesi”
doğrultusunda yapılan çalışmalardır.
Anayasa Mahkemesi, 25.06.2009 günlü, E: 2006/79, K:2009/97 sayılı kararıyla, 5233 sayılı Yasa, idarenin eylem ve işleminin sonucu olmayan ve herhangi bir idari işlem veya eylemle doğrudan nedensellik bağı da bulunmayan, ancak terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen zararların tazmini yolunu açan, bu anlamda idarenin kusursuz sorumluluk alanını genişleten bir yasa olduğu nitelemesinde bulunmuştur.
En yüksek
enfeksiyon riski olan meslek grubu olan sağlık çalışanlarının, aylardır COVID-19 hastalarının, “sağlık haklarını” kullanmalarında, yaşam
haklarını korumada büyük özveriyle
üstlendikleri etkin rollerinin, toplumsal yarara yaptığı katkının büyüklüğü,
bunun yanında hastalığa yakalanarak yaşamlarını yitirmeleri ya da işgücü
kayıpları ile kendileri ya da yakınlarının uğradığı zararların, yukarıda
aktarılan “sosyal risk
ilkesi” doğrultusunda “meslek
hastalığı” olarak kabul edilecek yasa metni ile karşılanması “sosyal hukuk
devleti” ilkesine uygun düşecektir.
M. ÖNDER TEKİN
EMEKLİ YARGIÇ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Ayşe’yi siz öldürdünüz!
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Erdoğan dönemi artık kapandı'
- AKP’li üyeler bütçe oturumunu terk etti
- Mansur Yavaş'tan jet yanıt!
- İstanbul'da metro yangını
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruşturma!
- 5 çocuğunu kaybeden anne yalanladı