Olaylar Ve Görüşler

‘Cenneti almak olmaz akça ile Girmek olmaz cennete rüşvet ile’

22 Şubat 2020 Cumartesi

Salih Özbaran

23 Şubat 1997 tarihinde yani 23 yıl önce Cumhuriyet’te çıkan “Okul yok, Lâkin Duagû Çok” başlıklı yazımda 19. yüzyıl Osmanlı tarihçilerinden Mustafa Nuri Paşa’nın kurumları esas alan Netayicü’l-Vukuat adlı eserinden yaptığım alıntılarla, “hazine malları şunun bunun zorbalığına ve tasallutuna kaldığından”, “sultan vakıfları ve gümrük ve sair devlet gelirleri”nin “duagû” vazifelilere (dua edenlere) tahsis edildiğinden, askerlerin maaşlarının karşılanamaz olduğundan ve nice fitne ortaya çıktığından bahsettiğini dile getirmiştim. O tarihten 6 yıl kadar sonra yani 2003 yılında, “Suhtegân ve Duagûyân” başlığını taşıyan yazımda ise aşağıdaki hususlara değinmiştim:  

Çıkar gereği

“Eğitimin, sağlığın, adaletin gereklerinin karşılanamadığı bir ülkede, pasta paylaşımından aslan payını, üstelik çalışmadan alanların ülkeyi “duagû”larla donatma çabaları, çıkarları gereğidir; yoksa bir başkasının yürekten dua edip etmemesi onların umurunda değildir. İç dünyasını Tanrısıyla karşı karşıya getirerek huzur bulmaya çalışan kişinin inançlarını dalgalandırıp oy kapmaya uğraşanları, din pazarlığı yapanları, Tanrı adına iş görme cesaretini sergileyenleri, çaresizlik içinde kıvranıp kurtuluş yolu arayanlara sahtekârca -güya Tanrı adına- merhem olanları, bütün bunları inandıkları dine dahi saygısızca ve çıkar için yapanları”.

Bu anımsatmamdan 17 yıl sonra, profesör unvanlı Diyanet İşleri Başkanı’nın, şu vaadiyle (ve dahi muştusuyla!) karşılaştım 10-11 Ocak 2020 tarihlerini taşıyan medya dünyasında (yıllardır bağnazca yapılan akıl almaz telkinlere ek olarak):

“Bir kuş yuvası kadar mescitd yapan ve bu mescitdlerin yolunu açan Kuran kurslarına, Kuran eğitim merkezlerine katkı sağlayan insanlara karşılığı cennette verilecektir”. Bu amellerin karşılığı “ev” olacaktır.

İnsan sormaz mı?

Bırakalım tarihin ne denli tahrif edildiğini, bırakalım Cumhuriyetin kazanımlarıyla ilgili hüküm ve fetvaları, bırakalım başkalarının okuduğu ve yazdığı tarih bilgilerini. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına soralım cennette kendisini bekleyen ev muştusunu ve olası yanıtını. “Ben neden uğraşıyorum -gece gündüz- aldığım maaş ile geçimimi sağlamak için; devlet neden TOKİ’ye beton döktürüyor -gece gündüz- beni ev sahibi yapmak için” demeyecek midir?

Ne demeli?

Medya, Diyanet İşleri Başkanı’nın bu vaadini ortaçağların Papalık uygulaması olarak değerlendirdi “endüljans”ı anımsatarak. “Günahkâr” potasına oturtan, inançsız sayan ama sapıtmamış saydıklarına cennet için endüljans satan, bilginlere kıyan bir zihniyetten sonra tarih bize başkaldırıları, devrimleri, aydınlanmayı, öğretti, Türkiye Cumhuriyeti ise Mustafa Kemal önderliğinde çağının değerlerini yakalamak için ufuk açtı nice özverilerle. 

2020 yılında geldiğimiz yere bakın! Yaşanmamış sanki Cumhuriyet; bilinmemiş sanki aydınlanmanın ulaştırdığı uygarlık! Ne diyelim? Soruna döneyim ve şöyle bitireyim yazımı, değerli tarihçimiz Halil İnalcık’ı anarak, Şair ve Patron kitabında Fuzuli’den yaptığı şu alıntıyı yineleyerek:      

Zulm ile akçalar alub zâlim 

Eyler in’am* halka minnet ile.

Cenneti almak olmaz akça ile

Girmek olmaz bihişte rüşvet ile. **

* Nimet’ten türeyen sözcük: Nimet verme, iyilik etme.

** Bihişt: Cennet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları