Olaylar Ve Görüşler

Bugün 23 Nisan Neşe Dolmuyor İnsan!

23 Nisan 2015 Perşembe

TÜİK 2013 verilerine göre ülkemizde yoksulluk sınırı altında yaşayan çocukların sayısı tüm çocuk nüfusunun dörtte birinden fazladır.

Çocuklarımız ile soyumuzu devam ettirir, yok oluşa meydan okur, sonsuzluğa erişiriz. Ulu önder Atatürk’ün dünyada ilk kutlanan Çocuk Bayramı’nı yarının büyükleri, bugünün küçüklerine armağan etmesi, onun sadece büyük gelecek vizyonunun değil, aynı zamanda çocuk sevgisi ve merhametinin neticesidir.

Çocuk yetiştirmek sosyal yükümlülüktür
Risklere karşı savunmasız durumda bulunan çocukların korunması, sağlıklı olarak doğup büyümeleri, kız ve erkek ayrımı yapılmadan eğitim almaları, her türlü barınma sorunlarının çözülerek huzurlu bir ortamda yetişmeleri, aile sevgisi ile büyümeleri, yoksulluğun önlenerek yaşam kalitelerinin yükseltilmesi günümüz toplumlarının en önemli sosyal yükümlülüklerinden birisidir.
Bu yükümlülük nedeniyle hükümetimizce de imzalanan 20 Kasım 1989 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle, çocuğun yetişmesinde aile ve devletin birbirini bütünleyen sorumluluğunun yanı sıra; gerektiğinde devletin müdahale etme erki ve sorumluluğu vurgulanmış, çocuk bakımı kamusal alana taşınmıştır.

Genç nüfus
Ülkemizde çocuk-genç nüfus oranı gelişmiş ülkelere göre oldukça yüksek seviyededir. 0-17 yaş grubu olarak tariflenen çocuk nüfusu 2013 verilerine göre 22.761.702’dir ve nüfusumuzun yüzde 29.7’sini oluşturmaktadır.

Çocuğu çevreleyen sorunlar
Böylesine büyük bir grubun ihtiyaçlarını karşılamak her toplum için zor iken, ülkemizdeki çocukların karşı karşıya kaldıkları sorunların önemli bir bölümünün Türkiye’nin sosyokültürel ve ekonomik özelliklerinin bir yansıması olduğu açıktır.
Gelir dağılımındaki eşitsizlik, yoksulluk, istihdam sorunları (işsizlik), toplumsal cinsiyet rollerinde eşitsizlik, çocuğun değeri ve ekonomik bir meta olarak görülmesi gibi sorunlar doğrudan ve/veya dolaylı bir biçimde çocuklarımızı etkilemektedir.
Sonuçta ise; eğitime erişim güçlüğü, çocuk işçiliği, suça sürüklenme, şiddet ve cinsel istismar gibi pek çok sorunun çocukları çevrelediği görülmektedir. (1)

Çocuk ve yoksulluk
TÜİK 2013 verilerine göre, ülkemizde yoksulluk sınırı altında yaşayan çocukların sayısı tüm çocuk nüfusunun dörtte birinden fazladır. Benzer şekilde okula gidemeyen/gitmeyen, çalıştırılan, evlendirilen çocukların sayısı da azımsanamayacak kadar fazladır.
Aşağılanan, ezilen, ağır işlere koşulan, yuvasından kopan, eğitimleri yarıda kalan, sokağa atılıp kendi yazgısına terk edilen bir dilim ekmeğe muhtaç çocuklarımız...
Aktif-dinamik genç nüfusun özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınması için bir zorunluluk olduğu bilinmektedir. İstatistikler önümüzdeki on yıllarda ülkemizde çocuk nüfusun oranının azalacağını göstermektedir. Çocuklarımıza ilişkin mevcut sorunlarımızı kısaorta vadede çözecek; iyi insanlar yetiştirecek çözümler üretemezsek çocukluğunda hakları çiğnenen bireyler toplumumuza ağır bedeller ödetecektir.

Çocukların ağladığını duyuyor musunuz ey kardeşlerim.
Keder yıllarla gelmeden önce
Küçük küçük çocuklar ey kardeşlerim
Acı acı ağlıyorlar
Ötekiler oynarken, onlar ağlıyorlar
Özgürlerin ülkesinde.
Elizabeth Browning
Çeviri: Mina Urgan

KAYNAKLAR
1) Çocuk Çalışma Grubu Raporu. T.C. Kalkınma Bakanlığı Ankara 2014.  

Prof. Dr. AHMET YILMAZ ŞARLAK

                                                                                

 

Okulda Değil Tezgâh Başında

Bir toplumsal sorun olarak karşımızda duran çocuk işçiliği konusu Türkiye’nin en büyük kanayan yaralarından biridir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk çocuklarına armağan ettiği bayram. Dünyada çocuklara armağan edilen tek bayram.
Büyük dâhi Atatürk’ün çocuklara verdiği değerin günü. Ne yazık ki çocuklara verilen bu değer, çocuk gelinlerle, çocuk işçilerle, sokak çocukları ve diğer olumsuzluklardan ötürü gittikçe anlamını yitiriyor.

Çocuk işçiler!
Küçücük bedenleriyle, üretime, kazandıkları para ile ailelerine katkıda bulunan çocuk işçiler Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geliyor. Ülkemizin acı gerçeği, tedavi edilemeyen, kanayan yarasıdır çocuk işçiliği.
Çeşitli platformlarda, “Çocuk işçiliğine hayır” diye haykırılmasına, paneller yapılmasına, en önemlisi kâğıt üstünde yasaklanmasına karşın, her yıl katlanarak artması, iş cinayetlerine kurban gitmesi ürkütücü boyutlarda.
Yaşıtları ile sokaklarda oynaması, okullarda eğitim görmesi, çocukluğunu doyasıya yaşaması gereken çocuklar, o küçük bedenleriyle çoğu da ilkel koşullarda, aile bütçesine katkı sağlamak ya da iş öğrenebilmek amacıyla terinin son damlasına dek kayıt dışı çalışıyor.
Küçük bedenleriyle orantılı olmayan zor işlerin üstesinden gelmeye, ustasının övgüsünü kazanmaya çalışan, bu küçük emekçilerin birçoğu da yaşamın keyfini süremeden, geride derin bir acı bırakarak iş cinayetlerinde can veriyor.
Onca uyarılara, önlemlere, denetimlere, yaptırımlara rağmen, çocuk işçi sayısı dünyada olduğu gibi, ülkemizde de önü alınamaz bir şekilde yaygınlaşıyor. Her yıl “Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü”nde o bildik toplantılar yapılıyor, klişe sözler dile getiriliyor, çocukların yerinin okul ve sokaklar olduğu ifade ediliyor. Ama değişen hiçbir şey olmuyor. Çocuk işçiliği acımasızca her yerde yüzünü gösteriyor. Önemli olan zihniyet değişikliği ve çocuk işçiliğini önlemeye yönelik kararlı bir iradenin gösterilmesi. Ne yazık ki bu irade yok.

Türkiye’de 800 bin çocuk işçi!
Dünyada 5-17 yaş arasındaki her 5 çocuktan biri çalışıyor. Yani 300 milyonun üzerindeki çocuk, sağlıklı bir çevreden, temel özgürlüklerden yoksun yaşıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre de Türkiye’de 800 bin çocuk çalışıyor. İş cinayetlerine kurban giden her 20 emekçiden biri çocuk.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre ise ülkemizde 15-17 yaş arasındaki 653 bin çocuk çalışıyor: Bunların yüzde 89.2’si de kayıt dışı emek harcıyor. Geçen yıl yasaya aykırı şekilde çocuk işçi çalıştıran 43 işyerine 51 bin 264 lira idari para cezası uygulandı.
Çocuk işçiliği en yoğun olarak yaz mevsiminde tarım ve inşaat sektöründe yüzünü gösterirken çocuk işçiliğinde en fazla ölümler yine yaz mevsiminde meydana geliyor. Çocuk işçiler, harçlığını çıkarabilmek, aile bütçesine katkıda bulunmak amacıyla, daha çok oto tamiri, kaporta, berber çırağı olarak, inşaat, depo, esnafın yanında yardımcı, madenlerde de günlük 30 lira yevmiye ile yerin yüzlerce metre altında köle gibi çalışıyor.

Kanayan yara
İş yasasında çalışma yaşının hâlâ 15 olması, asgari ücrette 16 yaş farkının kaldırılması çocuk işçiliğini özendiriyor, katlanarak artmasına yol açıyor. Çocuk işçiliği Türkiye’nin kanayan yarası. Bu yara toplumsal sorun haline geldi.
Yarayı iyileştirecek tedaviye hemen başlanabilmesi, çocuk işçiliğinin sona erdirilmesi için ağır yaptırımlar, hatta hapis cezalarını içeren yasal düzenlemeler neden hayata geçirilemiyor?  

ŞÜKRÜ KARAMAN Gazeteci



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları