Olaylar Ve Görüşler

Borcun vicdanı

10 Temmuz 2015 Cuma

Bugünkü dünya düzeni, finansal araçlar vasıtasıyla hane halkı-şirketler-devletlerin borçlanarak büyümek zorunda kaldıkları büyük bir bahis olarak işlemektedir.

Bu bahis, son otuz yıldır, yaratılmış eşitsiz refahın hiçbir zaman ödenemeyecek kefaretini, sürekli ertelenen, ötelenen bir final “temerrüt”ünün tehdidi üzerinde çevirmektedir.
Bu tehdit, kesinti anlarındaki büyük infiale, işsizliğe, yoksulluğa, para veya kredi musluklarına ulaşılmazlığı öne sürerek, sermaye akımlarının kesilmesi, yerel paralarda devalüasyon, resesyon tehdidi ile neredeyse şantaja dönüşmüş durumda.

Eşitsiz servet
Bütün bunları, borç ile büyüme döngüsünde eşitsiz servet yaratarak üreten sistemin bizzat kendisi iken, bunların kesilmesi anında yoksulluğun, işsizliğin daha da artacağını söyleyerek devamlılığını garantiye alıyor.
2008’de Yunanistan krize girdiğinde yüzde 7.4 olan işsizlik oranı, kemer sıkma politikaları, hiper liberal reçetelerin uygulanması ve borçlanma ile birlikte giderek artmış 2012’de yüzde 25’e, 2013’te 27.7’ye, 2014’te 26.6’ya fırlamış durumda.
Bu sürede, genç nüfusta işsizlik oranının yüzde ellilere vardığı düşünülürse, daha fazla varlık satışı, daha az ücret, sosyal refahın azaltılması gibi tedbirlerin borç verenin sistemi kilitleyerek aldığı kontr-garantiden başka bir şey olmadığı görünecektir. Bu reçetelerin ekonomik akılla zerre ilgisi yoktur üstelik.
Ülkemizdeki medya tik-teknik ekonomi uzmanlarınca balıklama atlanan bu Yunanistan’da paraların çarçur edildiği türünden kulaktan dolma açıklamaların da gerçekle ilgisi de yoktur. Temerrüde düşeceği düşünülen Yunanistan Troyka borçları sonrası, sıkı denetlenen bir devlet harcamaları kısıntısı uygulamasına ve borcu milli hasılasının çok üzerine çıkmış olan İtalya ve Fransa’nın gerisinde kalmasına rağmen bu dönemde borcu milli gelirinin yüzde 185’ine kadar da fırlamıştır, üstelik. 1990’lardan beri gelen finansallaşma ve buradaki genleşmenin emlak fiyatlarını patlattığı, global- metropol düzen eşitsizlik yaratarak ancak yürümektedir, kesinti anında ise sistemin durması tehdidi ile sürdürülebilirliğini sağlamaktadır.

Herkes borçlu mu?
Artık herkes borçludur, Afrika’daki yoksul ülkeler de San Francisco’da 8 silindirli bir arabaya binen Amerikalı beyaz yakalı da, Türkiye’de büyüyen şirketler de. Herkes kendi borcunun yapısına göre bir devamlılık içinde yaşamaktadır.
Ancak sistemin efendileri herkese borçluya aynı davranışı sergilemiyorlar. Ama artık siyasi ya da ekonomik istikrar ve finansal piyasaların libere edilme ezberine de aklı başında kimse inanmıyor. Yaşananlar, global sistemin periferik ülkelerde giderek kırılma anına doğru gelindiğini gösteriyor, çünkü.

Kırılma anı
Dünya günlük finansallaşmanın yarattığı eşitsizlik ve dengesiz kalkınma, ucuz emek ile servetine servet katan şirketlerin, devasa borcun köleleştirdiği bir düzen ile bu düzenin kırılma anlarındaki, genel yoksun- luk ve yoksulluk tehdidinde salınıp duruyor. 
Bunu değiştirmeye yeltenen her hamle de SYRİZA hükümeti gibi, kırılma anı şantajına maruz kalıyor. Demokratik hamlenin de hiçbir karşılığı kalmamış durumda. Yunanistan’da kilitlenen sistem, eli kulağındaki Ukrayna, Portekiz, İrlanda, İspanya, İtalya ve Fransa gibi yüklü kamu borcu olan ülkeleri ve yüklü şirket borçlulukları ile devam eden Rusya ve Türkiye gibi ülkeler için de aba altından sopadır. Bu zorlu durumu aşabilecek politikalar ve katılımcı tercihler üretmek, daha farklı bir düzenekte nasıl yaşanacağına dair çözümler ve onlara uygun siyasal kadrolar yetiştirmek zorundayız. Yunanistan’ın bu kıskaçtan kurtulma şansı olursa bu dünyanın her tarafına ilham verici olacaktır. İşin kötü yanı kriz orada büyürse bizde istikrar ve büyük koalisyon yanlıları nerdeyse bir an için haklı çıktıklarını da sanacaklardır.  

Ö. İSKENDER ÖZTURANLI Toplumcu Düşünce Enstitüsü, Y.K Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları