Olaylar Ve Görüşler

Bedrettin Cömert yaşıyor! - Cevat Bayrak

11 Temmuz 2024 Perşembe

Felsefeci, dilbilimci ve sanat tarihçisi Doç. Dr. Mustafa Bedrettin Cömert bundan 46 yıl önce, 11 Temmuz 1978’de Ankara’da aracına düzenlenen hain saldırı sonucu öldürülmüş, eşi Maria ise ağır yaralanmıştı. Cinayette adı geçen Ramiz Ongun, Muhsin Yazıcıoğlu, Abdullah Çatlı, Selim Gözütok, Rıfat Yıldırım ve Üzeyir Bayraklı başta olmak üzere tetikçiler, emri verenler ve planlayanlar ne yazık ki eksiksiz yargılanmamıştı.

Cömert, 27 Eylül 1940’ta Vezirköprü’de doğdu. Liseyi yatılı olarak Sivas Lisesi’nde okudu. 1960’ta Perugia Yabancı Üniversitesi’nde, 1967’de Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. 1970’te HÜ Sanat Tarihi Bölümü’nde asistanlık yaparken Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsü’nde önce doktora yaptı ardından doçent oldu. Yaptığı çeviriler ona 1977 TDK Çeviri Ödülü’nü kazandırdı. Mitoloji, ikonografi, sanat tarihi ve plastik sanatlar üzerine dersler verdi; Türk ve İtalyan edebiyatı, estetik, eleştiri, dil ve dilbilimi üzerine çeşitli dergilerde yazıları yayımlandı. Cömert’i anmanın en doğru yolu onu anlamaktan geçiyor. Onun dil ve anlayışına bakalım.

‘DİL İNSANLIĞIN KENDİSİDİR’

Diller arasında nitel bir ayrıma gidilemeyeceğini, her dilin kendine göre bir işleyişinin olduğunu dile getiren Cömert, insanların öz dillerine önem vermeleri gerektiğini, dil olmadan düşüncenin de bilincin de olamayacağını savunuyordu. Ona göre “Her büyük kafa, ilkin kendi dilinde büyüktür.” 

Cömert’e göre, “Yabancı biçimlerle, yabancı sözcüklerle düşünülen hiçbir şey bizim değildir... İnsan, kendi dilinin dışında büyük olamaz, bilgin olamaz.” “Bir düşünce, ancak kendi dilimizde düşünülüp anlatılabileceği, dile getirilebileceği oranda bizim için düşünce olacağından, Türkçemiz sorunu, eski-yeni, sağ-sol, ilerici-gerici didişmesinin berisinde ve dışında yer alıyor... Amaç, düşünceyi, kendi dilimizle yoğurmak, ona kendi dilimizle dilsel kalırlık sağlamaktır.” 

ŞİİRİN DİYALEKTİĞİ

Dil ve düşünce etkileşimi konusunda pek çok farklı görüş olduğunu biliyoruz. Örneğin Heidegger’e göre duygu ve düşünce arasında, en ayrı dağlarda otursalar da gizli bir akrabalık vardır ve dilin hizmetindedirler. Alman şairi F. Schiller ise şiiri felsefenin, yüce düşüncenin, ahlakın emrine verir. Ona göre “Sanat ve güzellik, özgürlük yoludur.” Cömert’e göre de şiirde duygu ve düşünce arasında çoğu zaman gözden kaçırılan, pratikte diyalektik bir ilişki vardır. Ona göre yalnız düşünce ile oluşturulmuş yüreğe hiç yer vermeyen “okuru tedirgin eden”, “söyleyiş soğukluğuna” yol açan hatta “sinirlendiren” dizeler ile şiir olmaz. Aynı şekilde şiir “tepeden tırnağa başıboş duyguların bir toplamı” da değildir. Birbirini sürekli etkileyen düşünce ve duygu arasına bir sınır çizgisi çekmek ancak düşünsel bir çabayla mümkündür. Şiirde önemli olan bu ilişkinin nasıl gerçekleştiği ve bu öğelerin payı ve görevinin belirlenmesidir. 

Cömert’e göre şiir, duyguların istedikleri gibi davrandıkları bir alan değil, aklın duygulara egemen olduğu bir düzen, bir birliktir... Benzer bir yaklaşımı şair Metin Cengiz’de de görürüz. Ona göre: “Şiirde de felsefede de duygu ve düşünce birliği esastır. Ancak biçimlenirken düşünce felsefede kavram halinde görülürken şiirde imgeye dönüşür.” Cömert için şiir, bir duygu düşünce bütünüdür... Şiir bir soluk (hem nicel hem nitel yanı olan dayanıklı bir soluk) işidir. 

SANAT VE İLERİCİLİK

Bedrettin Cömert’e göre sanatla sınıfsallık arasında sıkı bir bağ vardır. Sanatın sınıflandırılmasını içinde yaşadığımız sınıflı toplumlara dayandırır ve tarafını açıkça ortaya koyar: Kentsoylu gerçekçi sanat ve toplumcu gerçekçi sanat. Birincisi kapitalist azınlığın ideolojisini yansıtır. İkincisi ise emekçi kitlenin yararına toplumcu ideolojiyi yansıtır. Toplumculuğu bir dünya görüşü biçimi olarak gören Cömert’e göre “Gerçek toplumcu sanat, insanı, birey-toplum bütünlüğü içinde görüp yansıtabilen sanattır. ... Kişinin işçilik olarak sanatçılığı varsa, o kişinin sanatının toplumcu gerçekçi ya da kentsoylu gerçekçi olup olmadığı anlaşılabilir. İşte bu nedenle Ahmet Haşim de Nâzım Hikmet de ozandır.”

Bedrettin Cömert daha iyi bir toplum ve daha iyi bir dünyanın kurulmasından yanaydı ve bunun için çok çalışmak gerektiğinin bilincindeydi. “Toplumcu gerçekçi sanat ilericidir, iyimserdir, iç açıcıdır, umutlandırıcıdır, savaşımcıdır, atılgandır, araştırıcıdır. Ama her şeyden önce kolay değildir.” 

Temmuz 1971 tarihli “Edebiyat Eleştirisinde Yöntem” başlıklı yazısında geçen şu cümle, pek çok aydına olduğu gibi kendisine de pusu kuranları işaret ediyordu: “Bir yanda korkunun kıskacında paniğe kapılmış bir sınıfın faşist soytarılıkları ülkeyi kana boğmak isterken...” 

Sosyolog Emre Kongar, birkaç hafta önce Cömert cinayetinde kullanılan tabancanın nerede olduğunu sormuştu. Biz de ekleyelim, failleri açıkça korunup kollanan bu cinayette kullanılan araç ya da plakası nerede? 

Cömert’i katledenler aynı zamanda kendi duygu, düşünce ve dillerini de katletmiş olduklarının ayırdına varmış mıdır, bilinmez ancak bizim için ozan, felsefeci, eleştirmen, dilbilimci ve sanat tarihçisi Mustafa Bedrettin Cömert fikirleri ve eserleriyle aramızda yaşıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları