Olaylar Ve Görüşler

Barışın etiği ve gerekçesi

27 Eylül 2015 Pazar

Türkiye besbelli ki bu kanlı şiddetli dönemden sonra kendisi için bir toplumsal ve ulusal barışı inşa etmek üzerine hummalı bir çalışma içine girecek.

 

Yazımın konu başlığını bilerek çatışan toplumlar üzerinde çalışmaları ile tanınan Ari Sitas’ın kitabına göndermede bulunarak seçtim.
Toplumların çatışmalı hallerinin tarihi uzun ve acılıdır, çözümleri, mutabakatı, anlaşmayı zorlaştırır, ölümler, yaslar, birbirine karşıt hale getirilene kadar zorlanır hayat çünkü. Oysa hayat paylaşılan, birlikte üretilip birlikte tüketilmek zorunda olan geçişleri ile kendini yaşanılır kılar.
Toplumsal zorunluluklar, bireysel tercihler bizleri ayrıştırmamakta, tersine bir yaşamı sürdürme adına birbirimizi tamamlamamıza izin vermekte, zorluklara, sorunlara, kaygılara karşı direnebilmemizin, yeni bir yaşamı kurguluyor olmamızın yolunu açar. Faşizmin köhnemiş ülküleri olmasa bu ayrışımın gerçekliği de yok aslında.

Ortak zemin
Demokrasi, tam da bu anlamda, hem “demos” hem de “ethnos” arasındaki karşıtlıkların tek bir yaşam deneyimi adına yürütülmesi işidir.
Toplumsal veya etnik talepler birbirinin karşıtı olarak başlayıp ortak bir zemin üzerinde mücadele ve müzakere platformunda birer hak mücadelesi haline gelir, yarışır, çekişir, birleşir, çatışma üzerinde yaratıla dinamik başka bir alana tahvil edilmeksizin yürür gider.

Boş hamaset
Bizde pek bilinmez ama İngiltere- İskoçya, İngiltere-Galler meselelerinde olduğu gibi siyasal anlamda sonsuz derecede karşıt radikal çekişmelerin bir süreç içerisinde müzakere ve verili haklar üzerine 1940’larda açılan nispi haklar ve talepler açılımıdır, bugün yetersiz kalmasına rağmen, ideale varan bir birliktelik olmamasına rağmen yaşamıştır.
Siyasal talepler ile gerçekliğin adım adım dayattığı nispi iyileşmeler üzerine kurulan bu yaşam alanında toplumlar kendi gelecekleri üzerine söz sahibi olabilecek büyük demokrasileri kurabilmişlerdir. Boş hamasetin aldatıcı kardeşliğindense sahici dayanışmaların zorunlulukları yer değiştirmiştir orada.
Yani demokrasileri gelişmiş yerlerde olan bizde asla olmaz türünden önyargılı teslimiyet politikaları, esasında farklı halklara olan toleranslar ile zaten bu demokrasileri geliştirmiş olduklarından dolayı, bizlerin ikinci sınıf demokrasi algısında kendi kendimizi kandırdığımız bir uyutma olarak bizleri atalete ama acıya da iten bir mekanizma olarak çalışmakta.

Kaçamak süreçler
Bundan elli sene önce, birbirimizden kız alıp verdik, beraber savaştık türünden hamaset uykuları yerine, anayasal oydaşma veya nispi anlamda temsil rahatlıklarının toplumsal taleplerine karşılıklar arıyor olsaydık, bizler de büyük demokrasiler arasında olacaktık zaten.
Hamaset üzerine kurulan şiddet, hamaset üzerine kurulan yas, karşılıklı olarak birbirimizi tahrip ettiğimiz, arada taktiksel anlamda molaların olduğu karmaşık, kaçamak süreçler de yaratmamış olacaktı. Türkiye besbelli ki bu kanlı şiddetli dönemden sonra kendisi için bir toplumsal ve ulusal barışı inşa etmek üzerine hummalı bir çalışma içine girecek.
O zaman bizlere çözüm süreci gibi taktiksel, ekonomizme hamasete dayalı bir felsefi muhakeme, etik bir arınma, siyasal bir programa ihtiyaç duyacak. Birbirimizin yüzüne bakabilmek için en azından, bunu kurmak zorundayız.

Sonuç
Barış, kendi başına bir değer olmaktan öte, gelecekte kurulacak eşit ve ortak bir yaşam adına ancak anlamlı bir çağrı haline gelecek, kendi felsefesi, etiği, normu ile kurulursa ancak bir mola anı değil sürekli olacaktır.
Türk solunun bagajına yeni bir program, bir felsefi gerekçe lazım. Kürt siyasal hareketi için de her iki taraftan sıkıştırılmış siyaset dışı şiddetin kendi yol haritasını ortadan kaldırmasına izin vermeyen bir siyasal arzu ile mümkün olacaktır.  

Ö. İsk ender Özturanlı Toplumcu Düşünce Enstitüsü, Y.K Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları