Olaylar Ve Görüşler

Aydınlanma çizeri: Turhan Selçuk!

11 Mart 2020 Çarşamba

Metin PEKER

Karikatürcüler Derneği Başkanı 

Toplumlar bazen, kıymet bilme adına çeşitli yıldönümleri vesilesi ile etkinlikler, anmalar, anımsamalar, anımsayışlar içinde soylu ve etkili çalışmalar yürütürler... Elbette, bu tür amaç dolu etkinlikler topluma itilim, vizyon, güç, süreklilik ve itibar da kazandırır...

Öyle adlar vardır ki onlar bazı anmalarla hatırlanıp sonrasında öteki güne, anmaya, öteki haftaya geçişe imkân vermezler... Çünkü o özel adlar, o destansı hayatlar, toplumun belli dönemleriyle bir olur, o dönemlerin hafızası, dili, var oluş şekli olur... İşte, Turhan Selçuk böyle bir sanatçı idi. O toplumun, Cumhuriyetin hayat içindeki bir timsali idi, o Cumhuriyeti çizer idi, o cumhuriyetin çizeri idi, o bir aydınlanma çizeri idi. Toplumun sözü, arzusu, ideali için bir sembol idi. O sembol, on bir yıldır yok. On bir yıldır toplumumuz bu yönüyle eksik, aksak ve hüzünlü...

Bilge ve uzak görüşlü Spinoza, gerçek erdemi, yaşamı aklın yönetmesinde bulmuştu. Aklın rehberliğinde bir toplumsal arayış, kavrayış, kök ve gelecek bulma... Turhan Selçuk, tüm sanatçı kalbi ile, erdemli yaşam için, Cumhuriyet aydınlanmasına, Cumhuriyetin kararlı akılcılığına inandı, bu yolda yürüdü. O yol aydınlanmışların, aydınlanmak ve aydınlatmak isteyenlerin yoludur... Öngörülemezliklerle, nice engellerle dolu bu yolu, çizgilerin ve hayatın kahramanı Turhan Selçuk bir şimşek hızıyla geçti. Çünkü o şimşek, o hız, o tereddütsüz geçiş, onun tasavvur ikliminde yeşermiş olanları kapsıyordu...

Karikatür sanatında bir merhale olan Selçuk, toplumsal aksaklıkları, kaleminin muhteşem şaşırtmacaları ile özlü ve kalıcı biçimde sergileyebiliyordu. Çünkü vicdan adlı o büyük yükü bir ömür sırtında taşıdı. Konformizme, sanatçı illizyonlarının yarattığı sahte cennetlerde yaşamaya iltifat etmedi. Onun cenneti, toplumun kendi sınırlarını oluşturduğu malul, sıkıntılı ve mütevazı yer idi.

Bugünden onun yarattıklarına bakıldığında aşılmaz, aşılamaz bir sanatçı yeteneği ve duyarlılığı görmekteyiz... Onun duyarlılığı, incelmiş gönül dünyasından damıtılmıştı. Zaten Hacı Bektaş diyarında sonsuzluğa uzanışı tercih edişi de, onun iç âlemindeki zenginliği imlemiyor mu bizlere...

Nietzche, “Kendi yolunda yürüyen birisi hiç kimseyle karşılaşmaz” demişti. Böyle bir yolda yürümeyi tercih etmek hiç kolay değildir oysa. Çünkü oyalanmamayı, hedefe odaklanmayı güdüler. Turhan Selçuk, kendi yolunda yürümesini bilen, bilgi ile sevgi ile yürümesini bilenlerdendi. Onun yolu devrimcilikten, Mustafa Kemal devrimciliğinden, ulusa derin bir sevgi ve tutkuyla bağlı olmaktan geçmekteydi. Bunları sahiplenerek, bu atmosferde çizerek, büyüyerek, büyülenerek ve büyülemek isteyerek yaşadı. İşte bu, sanatçı yalnızlığının ötesinde, kendisini bilen, toplumunu anlayan, ulusunun gelişim eğrisinde rolü olmasını isteyen bir duruştu. Saygın ve saygıyı hak eden bu duruş, şimdi buradan bakınca öyle kıymetli görünüyor ki. Çünkü ilkelerden, sevinç çoğalması ve paylaşımından yola çıkan bir duruş idi.

Şimdi Turhan Selçuk yok, toplumun bir parçası da mı yok diyeceğiz? Asla! O sanatının kahkahalarında, düşündüren çizgilerinde, hüzünlendiren, şaşırtan hayat prizmasında bize bakıyor ve bize inancını aşılıyor. Toplumu var ediyor. Ona baktıkça umut bahçesine bakıyor ve geleceği yemyeşil görebiliyoruz...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları