Olaylar Ve Görüşler

Atatürkçü ekonomi ve maliye politikası

30 Mart 2020 Pazartesi

PROF. DR. DURAN BÜLBÜL 

1970’lerde başlayan ve 1980’li yıllarda kapitalist devletlerce gelişmekte olan ülkelere dayatılan liberal ve neo-liberal politikaların bugün artık sonuna gelmiş bulunmaktayız. Kapitalist ülkelerin kendi krizleri, son 40 yılda, başlangıçta on yılda bir, 2000’li yılların başında ise beş yılda bir dünya krizi yaratmaktaydı. Son yıllarda ise bu kriz dönemleri üç yıla kadar düşmüştür. Kapitalizm, kendi yarattığı krizler yoluyla bugüne kadar kendi politikalarını gelişmekte olan ülkelere dayatmıştır. Korona virüsü ile birlikte görüldü ki, daha önceki yazılarda hasta adam olduğunu belirttiğimiz neo-liberal politikalar artık komadadır. Bu krizin kaybedenleri ise gelişmekte olan ülkeler ve dolayısıyla ülkemiz olacaktır.

Öncü ve etkin devlet 

Peki, bundan sonra ülkemizin yeniden inşası için nasıl bir ekonomi ve maliye politikası izlenmesi gerekmektedir? Eğer yapısal bir program hazırlayıp ülkemizin önüne koyamazsak, emperyalist devletlerin ihanetinden payımıza düşeni alırız. Emperyalizm ve iç gericiliğe başkaldırmak, ancak ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık yoluyla, özgür ve bilimsel devrimlerden yana olan bir düşünce ve politikadan geçmektedir. Ülkemizin ve hatta bütün dünyanın kurtuluşu, üçüncü yol olan Atatürkçü ekonomi ve maliye politikasında yatmaktadır.

Çözüm önerileri 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve önderi Atatürk ve ona bağlı Atatürkçü kadro, mali bağımsızlığı bir haysiyet ve onur meselesi olarak değerlendirmiştir. Atatürkçü düşünce sistemi, Türkiye Cumhuriyeti’ni geri kalmış yarı sömürge ekonomisinden kurtarmak amacıyla siyasi ve kültürel bağımsızlığı ekonomik bağımsızlığa dayandırmak için ortaya konulan akılcı, pragmatik, özgün, bilimsel ve derin bir düşünce sistemidir. Nasıl ki az gelişmiş ülkelerde devletin öncülüğünde planlı sanayileşme ve kalkınma uygulaması ilk defa Atatürk tarafından gerçekleştirildiyse, bugün bizim de aynısını gerçekleştirmemiz mümkündür. Devletimizi yeniden inşa ederek öncü ve etkin devlet anlayışına uygun kalkınma ve sanayileşmeyi gerçekleştirebiliriz. Ülkemizde uzun süredir derinleşmekte olan kriz şimdi yaygınlaşmaktadır. Peki, bu süreçte ülkemizi nasıl bir kriz beklemektedir? Bu krizin unsurları; durgunluk krizi, işsizlik krizi, döviz krizi, ödemeler dengesi krizi, bankacılık krizi, ikiz açık krizi, dış borç krizi ve sistematik krizlerdir. Ülkemizdeki krizi korona virüsüne bağlamak tarihi bir yanılgı olacaktır. Ülkemizdeki kriz yapısal bir krizdir. Bu yapısal krize, ülkemizde hakim olan kravatsız siyaset ve ekonomi anlayışı neden olmuştur. Tüm kamusal kurum ve kuruluşların içini boşaltan sözkonusu anlayış, kendi politik yozlaşma ve rant kollama faaliyetlerine uygun bir yapı oluşturmuştur. Sonuç, 10.200 ABD Doları (70.330 TL) düzeyine ulaşan kişi başı borç miktarıdır. Korona virüsten etkilenen insanlar bağışıklık sistemi zayıf olan insanlardır. Benzer şekilde, pandeminin ekonomik sonucundan etkilenecek olan ülkeler de ekonomik ve yapısal sorunu olanlardır. Dolayısıyla, ülkemizdeki ekonomik kriz bu krizle daha da yaygınlaşmaktadır. Önlem alınmadığı takdirde, Türkiye ekonomisi bu krizin etkilerini uzun yıllar hissedecektir. Kısa vadede çözüm önerileri ise şu şekildedir: - İşçilerin işten çıkartılmaması için öncelikle şirketlerin kurtarılması, - Şirket borçlarının üstlenilmesi, - Reel sektöre ve işçilere uzun vadeli kredi yaratmak yerine hane halklarının borçlarının üstlenilmesi, - Para arzının arttırılması, - SGK ve vergi borçlarının ertelenmesi yerine bunların 3 aylığına alınmaması, - Özellikle üretim yapan ve istihdamda payı olan şirketlerin mali sorunlarının çözülmesi gerekmektedir. Uzun vadede ise, ülkemizin yeniden inşası amacıyla yapısal reformların ivedilikle gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bunların yapılmaması halinde, belki de yıllarca sürecek işsizlikle ve durgunlukla karşı karşıya kalmamız mümkündür. Keza, kayıt içinde kalmış kurumların da kayıt dışına çıkması ya da itilmesi sözkonusu olabilecektir.

Elveda neo-liberalizm 

Gelişmiş ülkeler çok ciddi, somut ve reel ekonomik programlar hazırlarken, biz insanlarımıza evde kalmalarını telkin etmekteyiz. Bu durum, hanehalklarının maliyetlerini arttırmaktadır. Siyasi iktidarın bu sorunun çözümünü teminen bir ekonomik paket sunması gerekmektedir. Sonuç olarak, devletin temel görevi, yurttaşlarının mutluluğunu sağlamaktır. Adaletin, hukukun, aklın ve bilimin egemen olduğu; kimsenin birbirine zarar vermediği, herkese hakkettiğinin verildiği bir ülkede onurlu bir şekilde yaşamak istiyorsak, son yüzyılın en büyük lideri ve mazlum halkların önderi Atatürk’ün üçüncü bir yol teşkil eden sosyal refah devletinin yeniden inşasını sağlayacak bir ekonomi ve maliye politikasını uygulamaktan başka çaremiz yoktur. Elveda neo-liberalizm.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları