Olaylar Ve Görüşler

Akan kanı durdurun!

10 Eylül 2015 Perşembe

8 Eylül sabahı dizeler yüreğimden dökülürken Iğdır’da 14 polisin öldürüldüğü haberi geldi. Bu yaşananların yükünü şiir bile kaldıramıyor. Tarif edilmez acıların ülkesi olduk.


Ah Dağlıca Vah Dağlıca / Tükenmeyen acının vahşi sarmalı / Anadolu’nun Yemen’i / Yaratan anaların / Bekleşen kadınların / solan güllerin/ kan kırmızısı / Ah Dağlıca Vah Dağlıca / Yürekleri kanatan dağların bıçağı / Anadolu’nun uzak ve saklı diyarı / Yetim çocukların / boynu bükük eşlerin / düş karası / Hesabını bu dünyada verecek / vermeli / Bu dehşetin muktedirleri...

Masa devrilince...
İki yılı aşkın bir süre ateşkesle başlayan ve gizli de olsa bir masa etrafında toplanıp, görüşme imkanı sağlayan bir süreç yaşadık. Analar, babalar, eşler rahatladılar, barışı yakın hissetmeye, umut etmeye başladılar. Peki, ne oldu da masa devrildi, ölümler başladı, umutlarımız berhava oldu.
Gezi olaylarından itibaren otoriter yüzünü göstermeye başlayan Erdoğan, 17-25 Aralık soruşturmalarında ortaya çıkan ağır iddialardan sonra istifa edip yargıya gideceğine, dramatik bir tercih yaparak hukukun dışına çıktı.
Bu nedenle başkanlık artık onun için sadece bir takıntı değil, bir zorunluluk haline geldi. Bunu ancak Kürtlerin özellikle HDP’nin desteğiyle yapabilirdi.
Ancak HDP, Türkiyeli bir parti olma yolunda ilkesel bir tavır sergiledi. Kuşkusuz HDP ve Kürtlerin önemli bir bölümü Erdoğan’ın gittikçe otoriterleştiğini, demokrasi ve hukuk zemininden kaydığını gördüler.
HDP, Türkiye demokratikleşmeden Kürtlerin özgür olamayacağını, başkanlık karşılığı koparılacak bazı hakların barış ve huzur getirmeyeceğini isabetle tespit etti. Erdoğan’ın bu bagajla başkan olduktan sonra sözünde duramayacağını da öngördü.

Erdoğan’ın şoku
İşte bu noktada “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı HDP’nin yolunu açarken Erdoğan’ı şoke etti. Erdoğan seçim öncesi barış sürecine doğrudan müdahalede bulundu. Dolmabahçe protokolünü yok saydı, görüşmeleri engelledi, masayı devirdi. HDP binalarına ve mitinglerine saldırılar başladı.
7 Haziran seçimlerinin sonuçları Erdoğan için ikinci şoktu. Dışarıdan HDP destekli CHP-MHP koalisyonu Türkiye’nin önüne tarihi bir fırsat olarak çıkmıştı. Çivisi çıkmış rejimin onarımı yapılabilir, antidemokratik kanunlar değiştirilebilir, yolsuzluk dosyaları açılabilir, Erdoğan anayasal konumuna itilebilirdi. Ancak Bahçeli, seçim gecesi aceleyle ekranların önüne çıkıp koalisyon seçeneklerini sıfırladı.
Amaçlanan HDP’yi yok sayma çıkışıyla üçlü koalisyon için gelecek baskıları önlemekti. Bahçeli’nin zaten 17-25 Aralık soruşturmalarıyla ilgili verdiği sözler nedeniyle AKP ile koalisyon kurması imkânsızdı.

Açmaza düşen Bahçeli
Ancak Bahçeli, devlet içinden aldığı mesaja uygun bu reaksiyonuyla açmaza düştü, Erdoğan’ın elini çok rahatlattı, manevra alanını genişletti. Meclis başkanlığını da hediye ederek moral üstünlük kazanmasını sağladı. Erdoğan, bu üstünlüğü elde ettikten sonra koalisyon çalışmalarını manipüle ederek oyaladı, seçimleri yenileme kararını rahatlıkla aldı.
Bu arada Suruç Kktliamı ve iki polisin enselerinden kurşunlanma olayları yaşandı ve olaylar çığırından çıktı. Suruç katliamının Meclis’te araştırılması AKP-MHP oylarıyla engellendi. Bu katliamın planlayıcıları, azmettiricileri ve uygulayıcıları bilinmiyor.
Dağlıca trajedisi bu tablonun içinden bir aşama olarak okunabilir. Dağlıca acı tecrübelerin benzer şekilde yaşandığı bir bölge. PKK, bu bölgede çok rahat hareket edebiliyor.
Askeri birlik ise geçit vermez bir coğrafyada tekinsiz bir yerde duruyor. Daha önceden bilindiği gibi buraya yapılan bir saldırıda diğer kuvvetlerden destek gelme zafiyeti bulunuyor.

Sorular
PKK acımasız bir şiddet eylemi gerçekleştirmiştir. Birden çok Dağlıca tecrübesi varken nasıl gaflete düşülmüştür? PKK yola kadar gelip, patlayıcı döşerken istihbarat bilgisi ve desteği neden verilmedi? PKK’yi gözlemleyecek öncü keşif birlikleri, Uludere’de keşif yapan insansız hava araçları neden kullanılmadı? Kuşkusuz bu zafiyetler ve ihmaller sorgulanmalı. Erdoğan ve onu engelleyemeyen Davutoğlu’nun bu anlamsız ve siyasi hırslara dayalı savaş mantığının derhal durdurulması lazım. Türkiye bu durumu seçime kadar kaldıramaz. Ülke bölünmeye ve iç savaşa doğru gidiyor.  

ÜMİT KARDAŞ Emekli Askeri Hâkim



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları