Olaylar Ve Görüşler

AB nereye koşuyor?

04 Ekim 2015 Pazar

Avrupa Birliği kurulduğu 1957 yılından bu yana çok ciddi üç sorun ile karşı karşıya bulunuyor.

Birinci sorun, 2011 yılında finans krizi ile başlayan ve halen etkilerini sürdüren ekonomik durgunluk ve ikincisi de son aylarda şiddetini gittikçe arttıran göç dalgası. Üçüncü sorun ise şimdilik pek hissedilmiyor gibi görünse de AB’nin geleceğinin olumlu ya da olumsuz yönde şekillendirecek olan AB’de liderlik ve yönetimsizlik faktörüdür.
Avro krizinin iki önemli nedeni vardır: Birincisi, para birliğine bağlı bazı ülkelerin izledikleri genişletici maliye politikaları nedeniyle aşırı derecede borçlanması ve ikincisi Avrupa Para Birliği’nin (APB) kuruluşunda yapılan yanlışlıklar ve politik kararların önceliği. Örneğin Yunanistan’ın APB’ye katılma koşullarını yerine getirmediği halde üyeliğe kabulü.
Bu yanlış politikalar siyasi ve ekonomik alanda iki önemli problemi ortaya çıkardı. Birincisi, politik olarak ve kuruluş antlaşmalarına göre, AB eşit haklara sahip devletlerden oluşan bir birliktir.

Yanılgı
Bunun anlamı, hukuksal, politik ve ekonomik anlamda ülkeler bütünün bir parçasıdır. İkincisi de, biz APB’nin üyesiyiz ve aynı parayı kullanıyoruz ve Avrupa Merkez Bankası’na bağlıyız. Bu nedenle de aşırı borçlanmanın kendileri için herhangi bir tehlike oluşturmayacağını düşündüler.
Aynı şekilde bu ülkelere borç veren finans kuruluşları da kendileri açısından herhangi bir risk görmediler. Bu yanılgı sonucunda da faturayı bizzat kendileri ödemek zorunda kaldılar.
AB’de yaşanan bu son finans krizi bize şu gerçeği gösterdi: AB olumlu ekonomik koşulların devam ettiği ve her üyenin kazanması halinde yaşamını sürdüren bir işbirliğidir. İşlerin kötüye gitmesi halinde ise sözü çok edilen “Avrupa Değerleri, Dayanışma ve Yardımlaşma” prensiplerinden geriye pek bir şey kalmamaktadır. Her üye ülke önce kendi çıkarlarını gözetmek zorunda hissetmektedir.

Göç sorunu
AB’nin bugün karşılaştığı ikinci tehlike ise belki de kurulduğu tarihten bugüne kadar hiç karşılaşmadığı “mülteciler” sorunudur. İçinde bulunduğumuz yüzyılın en temel sorunlarından birisi de yoksulluk ve işsizlik baskısı altındaki kitlelerin kıtalararası ve özellikle gelişmiş Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerine yönelik yasa dışı göç hareketleridir. Bununla ilgili gelişmeleri her gün haberlerde izliyoruz. Meksika’dan ABD’ye ve Türkiye ile Akdeniz üzerinden AB’ye kaçak insan göçünün çocukları ve kadınları da kapsayan bir şekilde ve bu insanların ölümü de göze alarak çaresizlik içersinde umuda yolculuklarını seyrediyoruz.
Sadece ekonomik nedenlerle değil, aynı zamanda iç savaşlar, dini çatışmalar nedeniyle de insanların göçlere zorlandığını görüyoruz. Suriye’den ülkemize sığınan insanlar buna örnek gösterilebilir. Bu mülteci akını üye ülkelerdeki aşırı sağcı ve ırkçılık akımlarını da güçlendirmektedir. Kısacası, Brüksel bu konuda son derece tutarsız ve basiretsiz bir politika izlemektedir. Diğer ilginç bir gelişme de, İngiltere hükümeti, AB üyesi Bulgaristan ve Romanya’dan gelen AB vatandaşlarının sayısını sınırlamayı planlamaktadır.
Avrupa’nın diğer önemli eksikliği olağanüstü ekonomik ve politik koşulları yönetebilecek ve ülkeler arasında “uzlaşma” sağlayabilecek güvenilir politikacıların eksikliğidir. AB’yi kuran devlet ve hükümet başkanlarını bugün işbaşındaki vasat düzeydeki taşra politikacıları karşılaştırdığınızda umutsuzluğa kapılmamanız mümkün değil. Ayrıca, krizleri yeterince iyi ve bilinçli yönettikleri de söylemez. Buna ek olarak, İngiltere’nin AB içersinde kalıp kalmayacağını henüz bilmiyoruz. Manş Denizi’nin Atlantik Okyanusu’ndan daha uzun olduğu vurgulanır.
Sonuç olarak, AB’yi zor günler beklemektedir. Yukarıda belirttiğimiz sorunların daha uzun süre ertelenmesi AB’nin bütünlüğünü derinden sarsabilir. 1648’de imzalanan “Westfalia Antlaşması’ndan” sonra gerçekleştirilen bu büyük “Avrupa Projesi”nin devamı için, AB liderlerinin gereken önlemleri en kısa zamanda alacaklarını düşünüyorum.

Prof. Dr. Bahri Yılmaz
Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları