Diktatör öldü, yaşasın yeni diktatör!

15 Mayıs 2015 Cuma

12 Eylül üzerine yazılacak o kadar çok şey var ki, geçen günlerde, hayata veda eden lideri teferruat kalır. Vakıa, Evren aslında çoktan ölmüştü, sadece fiziken yaşıyordu, ama eseri hâlâ yaşıyor, yaşatılıyor. Dahası, otoriter rejimleri despotların şahsına indirgemek, bu yapıları adamakıllı sorgulamanın önünde en büyük engeldir. Bu, despotlardan şahsen de hesap vermelerini küçümsemek, yargılanmalarının sembolik önemini hafife almak anlamına gelmemeli. Ama asıl yapmamız gereken, o despotların neyin eseri olduğunu ve onların eserini sorgulamak. Yok, sadece otoriter rejimlere yol veren sosyo- ekonomik etkenlerden bahsetmiyorum, despotların arkasına gizlenen zihniyet yapıları, sadece o da değil, despotların ardına saklanan çıkarlar, çıkarcılar, hesaplar, hesapçılar ve buna benzer pek çok şeyden bahsediyorum.

Kolektif suç
Her vesile ile ve dolayısı ile bu ülkede bugünlerde yaşananlar vesilesi ile hep yazıyorum; otoriter rejimler ‘kolektif suç’tur. “Benimle aynı düşünmeyenin bu ülkede yaşamaya hakkı yok” diyen herkes (hangi görüşe mensup olursa olsun) bu suçun ortağıdır. “Özgürlüklerin sınırı, benim dünya görüşümle sınırlıdır” diye düşünme eğiliminde olan herkes bu suçun ortağıdır. “Bazıları, bu ülkenin gerçek evladı, diğerleri haindir veya hain olma potansiyeline sahiptir” fikrine yatabilen herkes bu suçun ortağıdır. “Bireyin özgürlüğü, insan hakları, temel hak ve özgürlükler, ‘milli menfaatlar’, ‘tarihi misyonlar’, ‘yüce davalar’ için kısıtlanabilir” diyen herkes bu suçun ortağıdır.
Diğer taraftan, “ucu bana dokunmadığı sürece haksızlıktan bana ne” diyebilen herkes bu suçun ortağıdır. “Despot veya despotluk ama, benim inandığım davayı savunuyor, benim mensup olduğum millete, dine, mezhebe mensup, aman gücünü zayıflatmayayım” diyen herkes bu suçun ortağıdır. “Despot ama, zamanında iyi para kazanıyoruz” diyen herkes bu suçun ortağıdır. “Güçlünün yanında, yakınında durmak mevki, makam sahibi yapıyor, gerisi boş, ben gemimi yürüteyim” diyen herkes bu suçun ortağıdır. “Sırtımı güçlüye dayayıp, rakiplerime, düşmanlarıma, sevmediklerime karşı elim güçlensin” diyen herkes bu suçun ortağıdır. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle!

Bin bir kılıkta sürer
12 Eylül rejimini başımıza bela eden de bu günahların bileşkesiydi, devamını sağlayan da bu idi, şimdi yeni bir despotik rejime koşar adım gidiş de bu çerçevede şekilleniyor. 12 Eylül rejimini Evren ile başlatıp bitirirsek, 12 Eylül rejiminin ruhu, kurumları, zihniyeti farklı kalıplarda devam, hep devam edecek, hem de bin bir kılıkta ve hatta bazen liberal kılıkta. Tam da bu nedenle, 12 Eylül rejiminin siyasi yasaklarını savunmak için seçim kampanyası yürüten Turgut Özal ‘demokrasi kahramanı’ olarak yâd edilebiliyor.
Dünü unutmayalım, affetmeyelim, ama esas olan, geçmişi bugün karşımıza dikilen ile hesaplaşmak, mücadele etmek, geleceği kurtarmak adına hakkıyla sorgulamak. Hayati bir seçim arifesinde, en çok konuşmamız gereken bu ve bugünün demokrasi mücadelesini vermek. Zaten eksik güdük olan, o haliyle bile gittikçe daha fazla yara alan demokratik-hukuk düzeni toptan rafa kalkmış vaziyette, iktidar partisinin seçimde önerdiği, tam despotik bir rejimin hukuki hale gelmesi, ‘Yeni Türkiye’ dedikleri bu!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Yeni devlet’ 7 Ağustos 2017

Günün Köşe Yazıları