Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Küllerinden Doğan Türkiye

30 Ağustos 2014 Cumartesi

“Türkiye’nin küllerinden yeniden doğduğu gün” diye tarihe geçmesi beklenen 28 Ağustos 2014 gününü, TV’ler karşısında geçirdim.
Belleğimde kalan görüntüler şunlar oldu:
101 pare top atışı…
Bir opera temsilinden çıkmış izlenimi veren mavi üniformalı birlikler…
Ağır çekim yol alan simsiyah limuzinler…
Kraliçe edası azametiyle nöbet tesliminde yer alan eski-yeni “first lady”ler…
Cumhurbaşkanlığı kürsüsünden komşu gezmesi kıvamında birbirlerine karşılıklı vefa, dostluk, sağlık, afiyet dileyen; iktidar icraatlarına sonsuz övgüler düzen ve paylaştıkları 40 yıllık dava arkadaşlığını halef-selef selamlaşması ile yücelten Köşk’ün eski-yeni patronları…
Devlet başkanlığı makamının, makamı paylaşanlar tarafından, adeta “tek parti devleti” tasviriyle açıkça ortaya konması…
“Yeni Türkiye”nin ilk izleri bunlar.

Sabık dönem vurgusu
Ancak hiç kuşkusuz üzerimde en derin iz bırakan bölüm, 12. Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir defterine not düştüğü, her biri gülle ayarında şu cümleler oldu:
“Bugün, Türkiye’nin küllerinden doğduğu, yeni Türkiye’nin inşa ve imar sürecinin güç kazandığı bir gündür. Hiç kuşkunuz olmasın ki bugün, 23 Nisan 1920’de ilk adımlarını attığınız ‘Büyük Türkiye’ ruhunun, özünün ve ideallerinin dirildiği gündür.”
Erdoğan bu temayı, sonra Gül ile yaptığı devir teslim töreninde farklı nüanslarla bir kez daha şöyle vurguladı:
“Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, teknik bir değişikliğin ötesinde aslında bir dönemin kapatılması meselesidir. Bugün kapanan dönem eski Türkiye dönemidir, kapıları ardına kadar açılan yeni dönemse Cumhuriyetimizin ilk yıllarındaki özü taşıyan yeni Türkiye’dir.
Başka deyişle çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı, aynı kürsüde kendisini saniyeler önce; yarım yüzyıllık beraberlik, 40 yıllık dostluk ve dava arkadaşlığı ile selamlayan selefini de içeren biçimde, T.C’nin kurucusu dışında kalan tüm devlet başkanlarını dışlıyor; Atatürk ve kendinden başka herkesi bir solukta tarihin çöplüğüne bırakıyor, Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Gazi Mustafa Kemal ile kendisini neredeyse “eşitler arasında birincilik” konumuyla kutsuyor.
Böyle yapmakla yeni Cumhurbaşkanı, sadece Atatürk’le karşılaştırılabilecek manevi gücünün, hiçbir şekilde bölünmez, kimseyle paylaşılmaz, tek ve rakipsiz olduğunu vurguluyor; T.C’yi yeniden resetlemenin meşruiyetini, bu benzersiz gücünün dayanağından alıyordu.
Bulunduğu konumu, seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olmak sıfatıyla, şimdiye değin yaptığı gibi sadece “milli irade dokunulmazlığı retoriği” ile doldurmakla kalmıyor; yüzde 52’nin oluşturabileceği olası bir meşruiyet açığını “Ata’nın ilk, biricik devamcısı” olmak sıfatıyla kapatmış oluyordu.
Atatürk’ten devralınan mirasın içeriği, benzersiz güç koreografisi ile desteklenen bu tarihi meşruiyet hamlesiyle, böylelikle bundan böyle istendiği gibi doldurulabilirdi…
Türkiye’de bu müthiş tarihi temizlik yaşanıp, yeni bir dünya kurulurken; uluslararası düzen peki buna ne yanıt veriyordu?

‘Yeni Türkiye’nin konukları
Bu sorunun cevabını almak için davetli listesine şöyle bir göz atmak kâfi.
“Yeni”nin coşkusuna katılan ve varlıklarıyla “yeni”yi onurlandıran devlet başkanları; Gurbangulu Berdimuhammedov, Thomas Boni Yayi, Faure Essozimna Gnassingbe, Mulatu Teshome Wirtu gibi, adlarını dahi telaffuz etmekte güçlük çektiğimiz isimler…
Aralarında en tanıdık olanları; despotluğuyla tanınan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ve iç savaş yaşayan Ukrayna’nın devlet başkanı Pedro Poroşenko.
Yürütmenin başında bulunduğu bir düzine yıl sonunda Erdoğan’ın bilmem kaçıncı defa “kararlı yürüyüş” vaat ettiği AB ülkelerinden, yalnız Türk nüfus barındıran Almanya ve Hollanda bakan düzeyinde katılımcılar göndermiş.
İngiltere, Fransa gibi Avrupa’nın lider konumundaki ülkeleri, köklü demokrasilerinden “tık” yok.
Kimse gelmemiş.
Hele stratejik müttefik ABD, en düşük temsil düzeyinde, bir elçilik maslahatgüzarı ile yetinmiş.
O ABD ki, yaz başında “cumhurbaşkanlığı koltuğuna” yerleşen Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin törenine, dışişleri bakanlığı danışmanlarından oluşan, Washington’dan bir özel heyet yollamış…
T.C’nin “yeni kurucusu” tarafından bunca önemsenen bir tarihi günde yalnız “maslahatgüzar temsiliyle” yetinmek; bu alayı valayla pompalanan müthiş projeden gereken ilgiyi esirgemek demek…
Nereden baksanız, küllerinden doğan Türkiye adına hoş bir tablo değil.
Ama gün boyu nedense TV yorumlarında düş kırıklığı yaratan bu konular hiç gündeme getirilmedi.
Yerine bol bol, tüm bu olan biten yanında, artık nerdeyse incir çekirdeğini doldurmayan CHP’nin anayasa kitapçığı protestosu tartışıldı.

NOT: CHP genel başkan adayı Muharrem İnce’den, son “CHP’ye Mektuplar” yazıma ilişkin bir ileti aldım. İlk fırsatta söz konusu iletiye döneceğim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları