Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İskoçya’da Açılan Pandora Kutusu

20 Eylül 2014 Cumartesi

Cameron, İskoç bağımsızlık referandumu sonuçları kesinleşir kesinleşmez başbakanlık rezidansının kapısında “Budur! Konu bir kuşaklık dönem boyunca kapanmıştır!” diyerek kestirip attı ama bu aslında sözün gelişi…
İskoçya evet Büyük Britanya’dan ayrılmıyor ama konu hiç kapanmış görünmüyor...
Bilakis her şey yeni başlıyor.
Yüzde 45 ağırlıkla “bağımsızlık” talep eden bir seçmen kitlesine karşı, bağımsızlık karşıtlarının sandıkta temin ettiği “yüzde 55”lik sonuç; tüm siyasi liderlerin (Muhafazakâr Cameron, Liberal Demokrat Clegg ve İşçi Partisi’nden Miliband) son anda İskoçya’ya daha büyük yetki devri vaatleri ile gerçekleşti.
1999’dan beri zaten özerk parlamentoya sahip İskoçya için bu pratikte daha geniş vergi ve mali özerklikler; daha büyük sosyal yardım ve sağlık harcamaları anlamına geliyor.
İskoçya, İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda’yı içeren “dört ulustan” meydana gelen Büyük Britanya’da bu her şeyden önce “İskoçlara var da bize yok mu!” tartışmasını açıyor.
Her İskoç yurttaşın, Birlik’e yılda ortalama “1300 pound” pahalıya mal olacağını belirleyen hesaplar karşısında, “ayrımcılık” tartışması keskinleşerek derinleşiyor.
Cameron’a bizzat kendi partisinde bu yüzden bayrak açan bir ekip var ve onlar da, “Madem İskoçları ilgilendiren kararları yalnız İskoçlar alacak… İngiliz yurttaşlarını ilgilendiren yasaları da ayrı bir İngiliz parlamentosu yapsın! İskoçların parlamentosu varsa, bizim de olsun!” diyorlar.

Federalizme doğru değişim
Cameron bir yandan bu haklı/haksız itirazları yatıştırmak zorunda, beri yandan kendisinin vaat ettiği üzere, Britanya’ya bağlı kalmaları karşılığında İskoç yönetimine verilecek yeni haklar/tavizler üzerinde çok seri biçimde harekete geçmek durumunda.
Bunların hepsi ciddi değişim ve adı telaffuz edilmese de Londra’nın federal sisteme doğru yol almasını gerektiriyor.
Britanya Krallığı’nın kurumsal yapısının yeniden gözden geçirilmesi ve ele alınması anlamına geliyor.
Sadece İngiltere ve İskoçya arasında değil, krallığın diğer parçalarıyla başkent Londra’nın mevcuttan bambaşka bir ilişki içine girmesini icap ettiriyor.
Yorumcuların altını çizdikleri ilk nokta bu: “Sandıktan bağımsızlığa hayır oyu çıktı ama Britanya bundan sonra artık bildiğimiz Britanya değil, başka bir şey olacak!”

Maksat ‘gaz almaktı!’
Egosu çok yüksek, aşırı özgüvenli bir Eaton- Oxford’lu politikacı olarak, “Hadi bakalım; şu İskoçların bir gazını alalım!” havasında giriştiği referandumdan yenilgi almasa da, Cameron’un yara bereyle çıktığı kesin.
Yalnız Cameron değil, hükümet ortağı Clegg ve muhalefetteki İşçi Partisi lideri Miliband dahil, mevcut liderlerin hiçbirisi; İskoçlardaki bağımsızlık ateşinin çapını önden görebilmiş değil...
Referandum angajmanına girildiği iki yıl öncesinin yoklamalarında, “bağımsızlık yanlılarının oy oranı” yüzde 34’ü geçmiyor. Hatta bu oran bu yaz başına dek yüzde 39’u aşmıyor.
Ne olduysa son iki haftada oluyor ve somut referandum tarihi yaklaştıkça, “bağımsız İskoçya fikri” insanların kafasında yer edinerek güç kazanıyor. Ve bağımsızlığı destekleyenler nüfusun neredeyse yarısına ulaşıyor.

‘İskoçların Atası’ olmak istedi’
Sonuçta David Cameron’ın İskoç bağımsızlık lideri Alex Salmond’ın “gazını almak için” aldığı bir karar; “bağımsızlık düşlerinin” genişlemesine, geniş çevrelerde dal budak salmasına sebep oluyor.
Gerçekçi olmayan uzak bir düş gibi görünen bir hayalin, aslında pekâlâ da yaşama geçirebileceği düşüncesi, geniş kitlelerce kabul görüyor.
İskoç referandumunun diğer sonucu da işte bu:
Bağımsızlıkçılar sandıktan yenik çıksalar da, referendumda çok hatırı sayılır bir mesafe aldılar.
Observer gazetesi tarafından “İskoçların Atatürk’ü olmak isteyen adam” şeklinde tanımlanan Alex Salmond, referandum sonuçlarının açıklanmasının ardından tam da bunu söyledi; “Tek bir ulus olarak bir gün daha ileri gideceğiz. Siz süreçte aldığımız mesafeye bakın!” dedi.
“Neye niyet, neye kısmet!” şeklinde gelişen İskoç referandumundan; alnının akıyla çıkan tek politikacı bu arada İngiltere’nin İşçi Partili eski başbakanı Gordon Brown oldu.
İskoç kökenli olmasına karşın İskoçya’nın Britanya içinde kalması adına yoğun kampanya yapan Brown’ın; “Hayır”ın kazanmasında büyük katkısı olduğu, herkes tarafından teslim edildi.
İskoçya’da yeni özerkliklerin inşasında bu yüzden sıklıkla görüşlerine başvurulacak “hakem”lerden biri olacak Brown’ın yanı sıra; Britanya’da “resmi statüko”nun korunmasında Kraliçe’nin payı da kuşku götürmez.
Tarafsızlığına karşın İskoçlara son anda fevkalade zamanlamayla yaptığı “Dikkatli düşünün!” uyarısıyla gündeme gelen Kraliçe Elizabeth’in çekim gücü ve karizması, Britanya’yı her şeye rağmen hâlâ bir arada tutan biricik tutkal sayılıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Trump’ın dönüşü 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları