Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Özgürlüğün Birinci Ayında...

09 Ocak 2014 Perşembe

İkinci Dünya Savaşı’nın en vahşi toplama kampının bulunduğu Polonya’daki Auschwitz’e gitmek için trene bindiğimde 3 saatlik yol bitmek bilmedi. Kampa yarım saat kala başımı sık sık dışarı uzatıp gözlerimle yol almaya çalıştım.
İçimdeki duygu şuydu:
Bir an önce toplama kampına varırsam, insan yakma fırınlarını söndüreceğim, belki pek çok insanın kurtulmasını sağlayacağım. Geç kaldığım her dakika orada yardım bekleyen insanlara ulaşamama suçu işliyorum.
Benzer duyguları dünyanın öteki coğrafyalarına yaptığım gezilerde de hissettim.
Yemen’e giderken... Sanki dönmeyenler, önce benim onlara ulaşmamı bekliyorlardı, gidip selamlarsam geri döneceklerdi.
ABD’nin sınır kenti Laredo’dan Mexico City’e gürültülü bir otobüsle giderken... Sanki Zapata ve arkadaşları ben geciktiğim için işi yarım bırakmışlardı.
Irak’ın Kerbela şehrine eski model bir araçla ulaşmaya çalışırken... Sanki ben zamanında gitmediğim için iç savaş kurbanları seslerini yeterince duyuramamışlardı.

***

İşte 9 Aralık günü Sincan Cezaevi’nden çıkarken bu duygularla özgürlüğe koştum...
Aile hasretimin yanında mücadele hasretim vardı.
Aileme kavuştum gerisi beni ilgilendirmez, diyemezdim...
Ben mücadele adamıyım, ailemi ikinci plana atmalıyım, diyemezdim...
İkisi de gerçeğimdi. Özgürlükle birlikte her ikisine de koşmalıydım.
Birinci ay bu koşturma ile geçti.
Oğluma her fırsatta, “Dile benden ne dilersen” diyorum. Henüz, “Baba yanımda olur musun”dan öteye geçmedi.
Eli kalem tutan bir milletvekili olarak mücadeleyi özgürlükte sürdürmenin hızına tam ulaşabildiğimi söyleyemem. Daha doğru anlatımla, içimdeki hıza ulaşabilmiş değilim. Başta vurguladığım gibi sanki başta cezaevindekilerin özgürlüğü olmak üzere önüme sorun olarak koyduğum her şey benim sorumluluğumdaymış, biraz daha hızlı olursam çözülebilecekmiş duygusu içindeyim. Bu hıza ulaşabilmek için Ankara’da ve Anadolu’da planlayabildiğim her yere koşarken işin gerçeğini de paylaşmadan geçemeyeceğim. Hal şu ki; kendimi arıyorum, meşgul çalıyor!
Bir milletvekilinin neyi ne kadar yapabileceğini biliyorum. Sincan önünde yaptığım ilk konuşmanın genel olarak olumlu algılanmasından aldığım güçle siyasette “Balbay dili” oluşturabileceğimi düşünüyorum. Tüm sorunların halkın içinde, halkla diyalog kurarak Meclis çatısı altında çözülebileceğine inanıyorum. Kurtuluş Savaşı’nın en ateşli günlerinde bile işlevini tam yerine getirmiş olan Meclis’in o günlerin saygınlığında olması gerekir. Bunu sağlayacak olan da içindeki insanlardır.

***

“Bir” durduğu yere göre çok önemli işlevi olabilen bir rakamdır. Üç ayrı “bir” farklı yerlerde ise onları toplarsanız üç eder. Ancak tümü yan yana gelir de onların başında bir “bir” daha olursa binyüzonbir eder.
Gücüm yettiğince Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerini sağlamlaştırmaya, bu temellerin üzerinde Türkiye’yi 21. yüzyıla taşımaya, bu yüzyılda daha güncelleştiğine inandığım, dünyayı dolaştıkça sadece ülkesel değil, aynı zamanda küresel bir lider olduğunu yaşayarak gördüğüm Atatürk’ün izinden yürümeye çalışacağım. Bu mücadeleyi verenlerin yanıbaşında olarak onları “bir” çoğaltacağım.
Bunun için en güçlü zemin, içinde “bir” olduğum, CHP’dir. Hiçbir partiyle uzlaşma aramayacağım. Toplumun her kesimiyle kimliğimi, mücadele hedefimi değiştirmeden uzlaşma arayacağım.
Özgürlükte birinci ayın dökümünü paylaşmak istedim. Elbette eleştiriye ve üleştiriye açığım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şam mı yaşam mı? 24 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları