Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Gerilimli Yıllar / 25
Annan Planı’na Türk tarafının evet, Rum tarafının hayır demesinin üzerinden yıllar geçti. O günlerdeki, “Türk tarafı çözümü isteyen taraf olduğunu göstermiştir. Karşılığını alacaktır” söylemleri ne yazık ki havada kaldı.
Annan Planı’na gidiş sürecinde askerler ve Dışişleri doğal olarak çok yoğun mesai yaptı. Ancak kimi temel konularda görüş farklılıkları oluşmuştu. Bir gazeteci olarak haberin peşine düştüm ve farklılıkları ortaya koyan bilgilere ve belgelere ulaştım.
5 Ocak 2004’te haber Cumhuriyet’te yayımlandı. Haberin ana hatları şöyleydi:
• Annan Planı’na askerler mesafeli, Dışişleri ılımlı bakıyor.
• Garantörlük askerlere göre belirsiz. Dışişleri “Sorun giderilebilir” diyor.
• Askerler adada her koşulda asker bulundurmalıyız diyor; Dışişleri “AB’ye girince gerek kalmaz” diyor.
• Askerler ne olursa olsun adada ara bölge olmalı diyor; Dışişleri “vilayet sistemine geçilmesi halinde ara bölgeye gerek kalmaz” görüşünde.
• Askerler mal değişimi baştan ve kökten çözülmeli diyor; Dışişleri, “bunu AB hukuku çözer” görüşünde.
Belgelerle gerilim
O gün haberin “gerçeği yansıtmadığı” açıklanınca, gazetenin yazıişleriyle konuştuk. Cumhuriyet’in haberinin doğru olduğunu yazmalıydık. Bu kez haberin belgelerini yayımladık.
7 Ocak 2004 günü belgeler Cumhuriyet’in manşetinde yer aldı.
Başlık kısa ve yalındı:
“İşte belgeler”
Belgelerin bir bölümünü yayımlayarak haberin doğruluğunu okura aktarmıştık.
‘Kıbrıs'la yatıp Kıbrıs'la kalkıyoruz'
9 Ocak 2004 günü Genelkurmay Karargâhı’ndan bir davet aldım. Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ benimle görüşmek istiyordu.
Konu Cumhuriyet’te yayımlanan Kıbrıs haberiydi. İlker Paşa, Kıbrıs konusunun kendileri için özellikle o günlerde başlıca uğraş alanlarından biri olduğunu şöyle tarif etti:
“Kıbrıs ile yatıp Kıbrıs ile kalkıyoruz.”
24 Nisan’da oylanacak Annan Planı’na ilişkin kamuoyundaki kaygılar için de şu güvenceyi veriyordu:
“Bizim Kıbrıs’ta bulunduğumuz noktadan geriye gitmemiz, gerek KKTC’nin gerek Türkiye’nin güvenliğini, varlığını tehlikeye atacak bir şeye evet dememiz mümkün değil.”
İlker Paşa’nın söylediklerini dikkatlice dinlerken araya girdim:
“Kabul ederseniz bunları yazabilirim.”
“Kesinlikle hayır” karşılığını verdi. Görüşmenin off the record olduğunu söyledi.
‘Bu belgeyi kim verdi?’
Org. Başbuğ ısrarla şunu öğrenmek istiyordu: “Bu belgeyi kim verdi?”
Bir gazetecinin en son karşılaşmak istediği sorudur bu. Üstelik bunu saygı duyduğunuz bir kişi soruyorsa, kırmadan, katı bir kişi görünümü vermeden, kaynağını açıklayamam demenin bin bir türlü yolunu ararsınız.
İlker Paşa’yla ilk 1999 yılında Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Genel Sekreterliği’nde görevli iken tanımıştım. Dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Cumhur Asparuk, Hürriyet Ankara Temsilcisi Sedat Ergin, Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin ve Cumhuriyet Ankara Temsilcisi olarak benim katıldığım bir toplantıda, terör sorunu ve Güneydoğu’da yapılması gerekenleri anlatmıştı. İlker Paşa da kimi ayrıntıları net ifadelerle tek tek bizimle paylaşmıştı.
Sonrasında fazla görüşmedik. Konuşmanın bir yerinde kimi medya mensuplarıyla sohbet anlamında diyaloğu olduğunu söyleyip, “Seninle fazla konuşamadık” dedi. Ben de öteki meslektaşlarımın kurduğu diyaloğa ortak olmaktan mutluluk duyacağımı aktardım.
"Bizim için çok önemli"
İlker Paşa’nın başka randevuları vardı. Konuşma uzayınca aynı gün akşam üzeri yeniden randevulaştık. İkinci görüşmenin de konusu aynıydı:
- Kıbrıs’a ilişkin belgeleri size kim verdi?
- Bu bizim için çok önemli!
Ben de yapılacak tüm açıklamaları aynen aktarabileceğimizi söyledim ve birkaç kez şunu yineledim:
- Lütfen bunu sormayın. Kaynağını açıklamamak gazetecinin namusudur.
Konuşmamız devam ederken Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök odaya girdi. Sanıyorum saat 20.00’yi bulmuştu. Ayaküstü konuştuk, “İyi akşamlar” deyip çıktı.
Org. Başbuğ, bir süre sonra konuyu değiştirince, Irak’a, ABD’nin bölgedeki durumuna değinmeye başlayınca rahatladım...
Bitirirken
Zamanla bütün gerçekler açığa çıkacak
Bu yazı dizisinin temel amacı şuydu: Ecevit’in başbakanlığındaki koalisyon hükümetinin son bulması, AKP hükümetinin işbaşına gelmesi ve iktidara yerleşmesi sürecinde yaşananları belli kesitler halinde aktarmak.
O dönemin tüm gerçeklerini açığa çıkarıyorum iddiasında değilim. Ancak bir dönemin kimi kritik olayları, o süreci bir bütün olarak algılamaya yetebilir. Bunu hedefledim.
Ergenekon adı verilen operasyonlar çerçevesinde düzenlenen ikinci iddianamenin ana gövdesini 2002-2004’te yaşananlar oluşturuyor.
Ben de bu iddianamenin içindeyim...
Ve ben bu dönemin gazetecisiyim...
Hem o dönemi hem de gazeteciliğimi okura aktarma borcum vardı. İkisini birleştirip bir özet yapmaya çalıştım.
Bir söz vardır:
Dil, yaranın üstüne gider.
Gazeteci de...
Yeri geldikçe şu örneği veririm:
Her sabah güneş zamanında doğarsa bunun herhangi bir haber değeri yoktur. Ama bir gün 2 dakika geç doğarsa bunun haber değeri vardır. Neden oldu, nasıl oldu, sonuçları nedir, mutlaka araştırılması gerekir.
Bu örneği, gazeteciler hep olumsuz şeyler yazıyor eleştirisi yapanlara karşı da kullanırım.
İşte ben kimi meslektaşlarım gibi o dönemin sorunlarını, gerilimli konularını okura aktarmaya çalıştım.
Hepsi bu...
Ancak bunu gerçekleştirmeye çalışırken kurduğum diyaloglar, tuttuğum notlar bugün bambaşka bir biçimde karşıma çıktı.
Sevdiğim bir sözdür:
Gerçek, zamanın çocuğudur.
Zamanla bütün gerçeklerin açığa çıkacağına inanıyorum.
Bütün dileğim bu “zamanın” çok uzamaması.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
- Karga videosu sosyal medyada viral olmuştu!
- Öğretmenlik meslek kanunu taslağı...
- Atatürk'ün kullandığı parfümden üretti!
- Minikler Cumhuriyet'in ilanını gazete dağıtarak duyurdu
- Şok İddialar! Oktan Keleş: TUSAŞ Saldırısının Arkasında
- Bu kadarı pes! Çöp evden 10 kamyon çöp çıktı
- Prof. Dr. İlber Ortaylı'dan Antalya'ya turizm eleştirisi
- FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen öldü
- Eğitimde sorunlar çığ gibi büyüyor! Öğrenciler aç, okull
En Çok Okunan Haberler
- 6 yaşındaki Şirin'i katleden şahsın ifadesi ortaya çıktı
- Ünlü oyuncu gözaltında: Marketten 'zeytinyağı' çaldı
- Erdoğan'a ve Yerlikaya'ya çok sert yanıt!
- Oy oranını en çok artıran parti hangisi?
- Tutuklanan baba cezaevinde ölü bulundu
- Erdoğan'dan Özel ve İmamoğlu'na tazminat davası
- 'Fethullah Gülen hayatta olsaydı...'
- 'Sanki mağdur olan Esenyurt değilmiş gibi...'
- Mitinge neden katılmadığını açıkladı
- Tek kalemde milyarlık vergi borçları silinenler nerede?