Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Gerilimli Yıllar / 22

10 Temmuz 2009 Cuma

Ankara müzakerelerin başlamasına yönelik bir süreden beri devam ettirdiği çalışmalarına hız verdi. Çankaya Köşkünde 8 Ocak 2004’te toplanan Kıbrıs zirvesinde, Türkiye, Kıbrıs ulusal davamızda KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş ve yeni kurulacak KKTC hükümeti ile yakın danışma ve işbirliği içinde Birleşmiş Milletler müzakere sürecine etkin katkıda bulunmaya devam edecektirdenildi.

Zirveye, Başbakan Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile üst düzey sivil ve askeri yetkililer katıldı. Bu zirvenin sonuç bildirisinde, Türkiyenin BM Genel Sekreterinin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü de vurgulandı.

MGKnin 23 Ocaktaki toplantısında da gündemi ağırlıklı olarak Kıbrıs oluşturdu.

Toplantı sonunda yayımlanan bildiride, Türkiyenin, BM Genel Sekreterinin iyi niyet misyonuna olan desteğini sürdürdüğü ve Annan Planı da referans alınarak adanın gerçeklerine dayalı bir çözüme, müzakereler yoluyla hızla ulaşılması konusundaki siyasi kararlılığını yinelediği belirtildi.

 

Erdoğan-Annan buluşması

MGK toplantısının ardından Davosa hareket eden Başbakan Erdoğan, Kıbrıs sorununun çözümünde KKTCnin hiçbir zaman Rumlardan geri kalmayacağını, daha önde olacağını söyledi. Davosta BM Genel Sekreteri Annan ile bir araya gelen Erdoğan, Annandan iki tarafın da güvendiği bir arabulucu atamasını istedi. Erdoğan görüşmede ayrıca, daraltılmış bir metinle Kıbrıs sorununun çözümünde neticeye gitmenin çok daha isabetli olacağını dile getirdi. Annan ise Başbakan Erdoğanın Kıbrıs konusunda görüşmelerin yeniden başlamasını ve 1 Mayısa kadar çözüme ulaşılmasını istediğini belirterek, kendisinin de Erdoğanın mesajlarından çok cesaret aldığını kaydetti.

Bu arada Türkiye, BM Genel Sekreteri Annandan isim vermeden Kıbrıs Özel Temsilcisi De Sotonun değiştirilmesini istedi. Annan, bu isteği değerlendireceğini söylemekle yetindi. Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasına giden süreçte Erdoğanın ocak ayı sonundaki ABD ziyareti de önemli bir etken oldu.

 

Powell'a görev

ABD Başkanı Bush, Türk tarafının isteği üzerine Kıbrıs konusunda Dışişleri Bakanı Colin Powellı görevlendirdi.

Bu arada ABD, müzakerelere başlanabilmesi için bir yandan Yunanistan ve Rum kesimi üzerindeki baskısını arttırırken diğer yandan BM Genel Sekreteri Annan ile de yoğun temasa geçti.

Başbakan Erdoğanın ABDden dönmesinin ardından, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Başbakan Erdoğan, KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şenerin katılımıyla 4 Şubatta Kıbrıs konulu bir toplantı yapıldı. Toplantı sonunda yapılan yazılı açıklamada, görüşmede, Türkiye ve KKTC olarak Kıbrısta adil ve kalıcı bir barışa ulaşılması yönündeki ortak hedefin teyit edildiği belirtildi ve Bu bağlamda Türkiye ve KKTC, BM Genel Sekreterinin çabalarına yardımcı olmak ve destek vermek üzere müşterek gayretler sarf etmek hususunda mutabık kalmışlardırdenildi.

Cumhuriyet, Genelkurmay Başkanlığı ile Dışişleri’nin görüş ayrılıklarını belgeleriyle haberleştirmişti

 

Askerden Annan Planı’na çekince

Cumhuriyet, 5 Ocak 2004te Annan Planı konusunda Genelkurmay ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki görüş ayrılığını manşetten Askerden çekincebaşlığıyla okurlarına aktarmıştı. Haber geniş yankı bulmuş, Dışişleri ve Genelkurmaydan ayrı ayrı açıklamalar yapılmıştı. Medya ise gelişmeleri Cumhuriyetin haberi yalanlandıdiye duyurmuştu. Bunun üzerine Cumhuriyet, görüş ayrılığınailişkin belgelerin bir bölümünü 7 Ocakta 2004te İşte belgelermanşetiyle yayımlamıştı. Gazetemiz Ankara Temsilcisi Mustafa Balbayın haberi şöyleydi:

Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığının, Cumhuriyette yayımlanan Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki farklı yaklaşımlarını bir yandan doğrulayıp bir yandan da haberin gerçekleri yansıtmadığınıaçıklaması, medyanın da bu açıklamaları sadece yalanlamaboyutuyla vermesi, elimizdeki belgeleri okurlarımızla paylaşmamızı zorunlu kıldı. Gerek 29 Aralıkta yayımlanan Dışişlerinin Annan Planına rötuşlarla evetdeme hazırlığı, gerekse 5 Ocakta yayımlanan askerin bu plan üzerindeki çekinceleri tamamen belgelere dayalı olarak yazılmıştı. Bu belgelerin bir bölümünün tıpkıbasımını yayımlıyoruz. Gerekirse devamını da yayımlarız. Önceki gün öğle saatlerinde Dışişlerinin, akşam saatlerinde de Genelkurmayın açıklamaları medyada haber yalanlandıbiçiminde verilmeye başlayınca haber kaynaklarımı arayıp Yarınki gazeteler de bu şekilde çıkacak. Cumhuriyet yine yalanlandı diyecekler. İzin verin, belgelerin tümünü tıpkıbasım biçiminde yayımlayalımdedim. Çekince koydular, Çok gerekli mi sizce?dediler. Israr ettim ve Gerekli. Öncelikle gazetem açısından, sonra da benim açımdan bu artık kaçınılmaz. Belgeleri aynen yayımlayalımdedim. Bu kez şunu önerdiler: Yarınki gazetelere bakalım. İşin salt gerçekdışı yanıyla değil de, her iki açıklamada olduğu gibi görüş ayrılıkları yanıyla da ilgilenebilirler. Eğer sizin dediğiniz gibi, herkes Cumhuriyet yine yalanlandı diye başlık atarsa, tamam belgeler aynen yayımlansın.

Dün sabah gazetelerin önemli bir bölümü tahmin ettiğim gibi çıktı. Öyle ki, her iki açıklamada sözü edilen uyum arayışından hiç söz edilmiyor, sadece Cumhuriyetin yalanlanmış olması haber yapılıyordu. Oysa gazeteciliği gerçekten görev edinmiş bir yayın organının, Bu açıklamalarda bir gariplik var. Perde gerisinde ne oluyor, araştırılmalıdemesi gerekirdi. Dün bunu sadece Radikalin yaptığı dikkati çekiyordu. Kıbrısın ulusal bir dava olduğuna inanan, bunu yayınlarıyla da ortaya koyan bir gazete olarak Ankaradaki gelişmeleri okura aktarmak doğal görevimizdi.

Dışişleri Bakanlığının ve Genelkurmay Başkanlığının bu konudaki görüşlerini hiç değiştirmeden, araya yorum da katmadan aktardık. Merak edenler 29 Aralık ve 5 Ocak tarihli Cumhuriyet gazetesine yeniden göz atabilirler. Öyle ki haberlerin pek çok yerinde belgelerdeki dile sadık kaldığımız için Cumhuriyetin geleneksel olarak kullanmadığı sözcükleri de kullanmak durumunda kaldık. Yayımladığımız belgelerin isim ve hitap bölümlerini şimdilik kapalı tutuyoruz. Haber kaynaklarımız bunda ısrar ettiler. Ama çok gerekirse onu da yapabiliriz.

 

Ayrı çalışıyorlar

Genelkurmayın ve Dışişlerinin açıklamalarındaki kilit tümceleri paylaşalım. Genelkurmayınkinden: Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs sorununa görüşmeler yoluyla adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının önemine ve gerekliliğine inanmaktadır. Bu kapsamda ilgili kurumlar arasında, görüşlerin uyumlaştırılması ve somutlaştırılması maksadıyla, çalışma ve görüşmeler, demokratik ve modern bir ülkede olması gereken şekilde, bir süreç içerisinde devam ettirilmektedir.

Eğer uyumlaştırma çalışması varsa, demek ki uyumsuzluk var. Somutlaştırma çalışması varsa, demek ki bulanıklık var!

Dışişlerinin açıklamasından: Bakanlığımız tarafından, muhtemel bir görüşme sürecinde Türk tarafının pozisyonunun belirlenmesine yardımcı olacak hazırlıklar, başından itibaren Genelkurmay Başkanlığımızla gerekli istişareler ve değerlendirmeler zamanlıca ve düzenli olarak yapılagelerek sürdürülmüştür. Dolayısıyla yapılan çalışmalar ortak bir tutumun belirlenmesine yöneliktir.

Birinci tümce hâlâ pozisyonumuzun belirlenmediğini kabul ederken ikinci tümce halen ortak bir tutumun arandığını ortaya koyuyor. İşte Cumhuriyetin yazdığı da buydu. 29 Aralıkta Dışişlerinin Türk tarafının tutumubelgesini (Genelkurmayın diliyle kâğıdını) yazdık. 5 Ocakta Genelkurmayın bununla ilgili çalışmasını haberleştirdik.

 

Gelenek bozuldu

İsmail Cemden Hikmet Çetine, geçmişte Dışişleri Bakanlığı yapan pek çok siyasetçiyle görevi başındayken konuştuğumuzda hep şunu söylerlerdi:

Ulusal güvenliğimizi ilgilendiren konularda hep Genelkurmayla birlikte çalışıyoruz. Ortak politika üretiyoruz. Bu, pek çok ülkede de böyledir.Önceki gün yapılan iki açıklama, birlikte çalışmanın yerini, ayrı ayrı çalışıp ortak görüş üretmek için uğraşmanın aldığını gösteriyor.

Bu da ayrı bir haber. Tabii yapmak isteyen, görmek isteyen olursa!

 

Gerçek ne?

Şimdi gelelim bütün medyanın cımbızla çekip öne çıkardığı tümcelere. Yani haber yalanlandıbaşlığının üretildiği bölümlere. Genelkurmay: Bir gazetenin bugünkü nüshasındaaskerden çekince’, ‘Genelkurmayın hükümete de ilettiği Annan Planına yönelik itirazlarını açıklıyoruzbaşlıklı bir haber yer almıştır. Söz konusu haber gerçekleri yansıtmamaktadır.

Böylesine önemli bir konuda henüz uyum da yokken gerçekleri ne yansıtmaktadır, mademki demokratik bir tartışma yapılıyor, bunun da açıklanması gerekmez mi?

Dışişleri: Bu süreçle ilgili olarak bugünkü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberler bu bakımdan gerçeği yansıtmadığı gibi, hem müzakereler yoluyla Kıbrıs sorununa adil ve kalıcı çözüm bulunması çalışmalarına ve Türkiyenin milli çıkarlarına, hem de bu önemli aşamada Kıbrıs Türk halkının birlik ve beraberliğine zarar verici niteliktedir.Aynı soruyu burada da soruyoruz, gerçek nedir? Kıbrıs davasına zarar veren, gelinen noktanın haberlerini yazmak mıdır, yoksa bir an önce devlet kurumları arasında ortak bir yaklaşım oluşturamamak mıdır?

 

Haberin devamı henüz yazamadıklarımız

Kıbrıs konusu elbette daha çok manşet kaldıracak. Yukarıda sözünü ettiğimiz görüş ayrılıkları Kıbrıs ve devamında Ege sorunlarının çözümünde de dikkati çekiyor.

Atinada yayımlanan kimi haberlerin Ankaradaki yansımaları var. Ancak bunların bir bölümünü doğrulatamadığımız için bir bölümünü de haber kaynaklarımız bilgiyi veripŞu aşamada off the record, kesinlikle yazmadediği için aktarmıyoruz.

 

Klerides'ten tarihi itiraflar

Rum yönetiminin eski lideri Glafkos Klerides, 28 Eylül 2003’te Rum basınına yaptığı açıklamada, Annan Planı sunulmadan önce plan hakkında bilgilerinin olduğunu itiraf ederek, plan sunulmadan, kendi lehlerine değişiklik olması için müdahalelerde bulunduklarını açıkladı. Klerides ayrıca, 4 İslam ülkesinin KKTCyi tanıyacağını açıkladığını, Rum tarafının ve BMnin buna engel olduğunu itiraf etti. Klerides, 30 Kasımda yaptığı açıklamada da müzakerelerde hiçbir şey kabul etmeyerek, sorumluluğu Türk tarafına yükleme taktiğini uyguladıklarını ve bu taktiğin kendilerini AB üyeliğine taşıdığını söyledi. BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto da 12 Ekimde Rum basınında yer alan açıklamasında, BMnin, Rumların Annan Planı konusundaki tutumu konusunda yanıldığını ve Rumların geriye dönüş isteğini hesaba katmadıklarını söyledi. Rum lider Papadopulos ise 23 Kasımda yaptığı açıklamada, 10-11 Mart Lahey görüşmelerinde 2003’te Denktaş, Annan Planını imzalasa bile ben imzalamayacaktım dedi.

 

KKTC’de dıştan müdahaleli seçim

KKTC’de 14 Aralık Pazar günü yapılan milletvekili genel seçimleri, aylar öncesinden gündeme oturdu ve seçimlere, ABD, AB, BM, İngiltere ve Kıbrıs Rum kesiminden çeşitli müdahaleler yapıldı. Aylar öncesinden kader seçimi olarak nitelenen seçime 7 parti katıldı ve meclise 4 siyasi parti girdi.50 sandalyeli Cumhuriyet Meclisine, Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) 19, Ulusal Birlik Partisi (UBP) 18, Demokrat Parti (DP) 7, Barış ve Demokrasi Hareketi (BDH) 6 milletvekili gönderdi. Sağ ve sol partilerin 25er milletvekilliği kazanmasıyla sonuçlanan seçimlerin ardından, partiler yoğun şekilde hükümet oluşumuna odaklandı. Ankara ile istişareler ve yoğun çalışmalar sonucunda CTP ve DP, 11 Ocak 2004te toplumsal uzlaşı ve çözüm hükümeti kurduklarını açıkladı. KKTCde yeni hükümetin kurulmasının ardından, Kıbrıs sorunuyla ilgili taraflar müzakere sürecinin yeniden başlamasına yönelik girişimlerini hızlandırdı. ABD Başkanı George Bush, aralık ayı sonlarında Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ve Başbakan Erdoğana birer mektup göndererek Kıbrısta, Annan Planı temelinde bir çözüm için çaba göstermeleri çağrısı yaptı. Bushun Simitis’e gönderdiği mektup, hem üslup hem de öz açısından Rum kesiminde rahatsızlık yarattı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024
Çekin elinizi! 19 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları