Müjdat Gezen

Uğurböceği

30 Ekim 2023 Pazartesi

Elimize konardı... Biz de o malum tekerlemeyi söylerdik: “Uç uç böceğim annem sana terlik pabuç alacaaak.” Artık bu tekerleme söylenemez. Çünkü terlik pabuç fiyatları yanına yaklaşılacak gibi değil. Zaten o eski uğurböcekleri de pek ortalarda yok. Doğayı bozduk. Uğurböcekleri de pek görünmüyorlar. Ekonomimiz gibi onlar da yok oldu gitti... Ne güzel günlerdi. Uğurböcekleri elimize konardı... Uğursuz bir sistem geldi başımıza. Her şey altüst oldu. İnanan takipçileeeri...Nerdesiniz?... Şimdi uğura inandığınız gibi uğursuzluğa da inanıyor musunuz bakiiim?...

ATATÜRK DİYOR Kİ:

“İnsaf ve merhamet beklemekle millet ve devlet işleri görülemez. Millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı kazanılamaz.” 

Canım Mustafa Kemal...

Sen nasıl oluyor da her şeyi yıllar öncesinden bu kadar iyi sezebiliyordun. 

NESİN MATEMATİK KÖYÜ

Profesör Ali Nesin 1995 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kürsüsünü bırakarak Çatalca’ya gitti. Nesin Vakfı’nın yönetimi artık ona emanetti ama Ali Nesin’in matematikten başka düşüncesi yoktu. Nesin Vakfı’nı matematiksel bir sisteme oturttuktan sonra İzmir’in Şirince köyüne gitti ve dünyanın ilk ve tek “Matematik Köyü”nü kurdu. O köy, benim en sevdiğim köylerden biri. Kadıköy’den sonra. Çünkü dünyanın her yerinden oraya geliyorlar. Herkesin korkup kaçtığı matematiği Ali Nesin gençlere sevdiriyor. Bu köyü görün. Neler yapıldığını hissedin. Çünkü hayata atılan ilk adım matematikle başlar.

KÜÇÜK HAYRİ

1970 yılıydı. İstanbul Tiyatrosu’nda oynuyordum. Bir gün kulisin kapısı açıldı ve içeri bir bey girdi. “Ben Hayri Küçük, Allah büyük” dedi. Menajermiş, hem de ünlü bir menajer. Bütün ünlü sahne sanatçıları ondan sorulurmuş. “Bir ayda aldığını sana bir gecede veririz, sahneye çık” dedi. “Hayri Bey ben zaten sahnedeyim” dedim. “Bu öyle değil. Gazino sahnesi bu. Emel Sayın diye çok güzel sesli bir assolist geliyor Ankara’dan. Onu sahneye çıkaracağız. Seni de o kadroda düşünüyoruz.” “Tiyatroyla anlaşmam var. Gelecek yıl bitiyor. O zaman konuşalım” dedim. Tiyatromla yazılı bir anlaşmam yoktu ama bana yıllardır çok iyi davranan o tiyatroyu, patronlarımı bırakamazdım. Ertesi sezon olan oldu, çıktık gazino sahnelerine... Hayri Küçük çadır tiyatrolarından gelme idi. Bana maceralarını anlatır dururdu. Birini sizinle paylaşacağım, onun ağzından...

“Bayram yerinde çalışıyordum. Bir numara hazırlamıştık. Ben tabutla toprağın altına gömülüyorum. Üzerime toprağı atıyorlar. Yarım saat sonra açıyorlar tabutu, ben sağ olarak çıkıyorum. Şapkaya paralar doluyor. Tabii işin önemli bir hilesi var. Tabutun baş kısmında nefes alabileceğim bir hortum var. Yere gömülü. Cambaz direğinin altına kadar ulaşıyor. Ben oradan nefes alıyorum. Neyse, tabuta girdim. Kapağı kapandı, toprak atıldı... Hortum yok. Ayak ucunda kalmış. Ters tarafta. Nefesim azalmaya başladı. Ayağımla hortumu çekmeye başladım. Ölüyorum. O sırada ipin üstünde bulunan cambaz Kazım hortumun oynadığını görmüş ve: ‘Mezarı açııın, Hayri ölüyor’ diye bağırmış. Açtılar. Bayılmışım. Paralar yandı tabii. Hilemiz de anlaşıldı. Ben de o mesleği bıraktım Müjdatçığım.” 

SAĞLIK

Hayattaki en önemli şeyin sağlık olduğu konusunda sanırım herkes aynı fikirdedir. Değilse bile, sağlığı elden gittiğinde aynı fikirde oluverir. Koskoca padişah, sırtında bir çıban çıktığında şiir yazmış: “Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.” İnsan, sağlığı bozulmadan çok kere değerini bilmez sağlığın. Ben ise başka şey düşünmem “Önce sağlık” demenin dışında. Belki sık sık sağlığım bozulduğu için ya da ben evhamımdan dolayı öyle sandığım için. Ama gerçekten her işin başıdır sağlık. “Sağ ol”, “iyilik sağlık” gibi sözler çok yerleşiktir dilimizde. Sağlığın önemini hastalıkta anlarız. Kafanız yastıktan kalkmadığında ne kadar özleriz sağlıklı günlerimizi. Önce sağlık. Sağ salim var olabilmenin tek koşulu bu. Size sağlıklı zamanlar ve sağlıklı okumalar diliyorum. Sağ olun.

FIKRA:

Doktor bir konsültasyon sırasında hastanın durumuna bakarak asistanı ile konuşuyor: 

“Alt çene ortopedik hatalı, dişler dentis deformasyonda, burunda deviasyon mevcut” deyince, hasta: “Sanki sen çok güzelsin” demiş doktora.

150. YIL

29 Ekim, benim doğum günüm. Cumhuriyetin 100. yılını gördüm. 81 yaşıma bastım. 150. yılını da göreceğim. Çünkü binlerce Cumhuriyetçi ve Atatürkçü öğrencim var. Onların çoğu 150. yılı görecekler. İşte o zaman ben de görmüş olacağım...

HEYKELİN HİKÂYESİ

Nâzım’ın Vasiyet şiiri bana hep dokunmuştur. Yüreğimi sızlatır. MSM’nin bahçesindeki çınar ağacı bende o duyguyu uyandırmıştı. Nâzım Kadıköy’de yaşadı. Bir gün Büyükçekmece’de Nâzım’ın nefis bir büstünü gördüm. Dostum Hasan Akgün’e sordum “Kim yaptı” diye. Kısa bir süre sonra aynı büstü bana yolladı. Bahçedeki çınar ağacının yanına diktik büstü. Bir gün okuldayım. Bir telefon geldi Mustafa’dan (Alabora). “Bil bakalım şu anda neredeyim?” diyor. “Neredesin?” dedim. “Nâzım’ın mezarındayım.” Yıllar önce 1976 yılında gitmiştim. “Bana oradan bir avuç toprak getir” dedim. Mustafa bir pet şişeye konmuş mezar toprağını getirdi. Çınar ağacının altına gömdük. Artık her şey tamamdı. Çınar, büst, toprak. Açılışı yaptık. Tarık (Akan), Rutkay (Aziz), Yılmaz (Özdil), Uğur (Dündar), Hasan (Akgün) birer konuşma yaptılar ve büstü açtık. Nâzım MSM’nin bahçesinde yatıyor. Böylece vasiyeti manen yerine getirilmiş oldu. Ben rahatım. O da rahat uyusun.

MONTAİGNE BİR ALINTISINDA: 

“Kötülük bizi ruhumuzdan yakıyor” demiş. Adı üstünde işte. Kötülük... Gelgelelim dünyayı kötüler yönetiyor. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Açık açık söyle 4 Kasım 2024
Ottoman 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları