Müjdat Gezen

Ottoman

21 Ekim 2024 Pazartesi

Yıllar önce bir televizyon programı izliyorum. Sunucu, Vahdettin’in torunu bir hanımla konuşuyor. Fransızca. Şık kadın Türkçe bilmiyor. Sunuca da Fransızca olarak soruyor: “Siz Türk müsünüz?” Kadın yanıt veriyor: “No... Ottoman.” (Hayır, ben Osmanlıyım.) Evet. Osmanlı hiçbir zaman kendini Türk olarak görmedi. Onlar için Türk, savaş zamanı asker toplanan Anadolu çocuklarıydı. 

İNSAN ŞAKASI

Japonya’dan bir telsiz telefon almıştım. Yıl 1983. Türkiye’de o minicik aletlerden henüz yok. Çünkü bu aletin bir özelliği var: FM radyoların boş bir kanalına girip yayın yapabiliyorsun. FM radyom var benim. Bodrum’dayız. Bir arkadaşımın teknesindeyim. “Müjdat” dedi, “Bugün karı koca bir aile dostum gelecek, şu senin telsizle bir numara yapsana.” “Olur” dedim. Dostları geldi bizim arkadaşın. Teknenin kıçında oturuyoruz. Benim FM radyo masanın üzerinde hazır durumda. Ben küçük mikrofonumla içeri girdim ve ilk anonsumu yaptım: “Sayın dinleyiciler, burası TRT Radyoları, şimdi haberleri veriyoruz. Başbakan Turgut Özal Ankara’daki görüşmelerini sürdürüyor. Bakanlar kurulu bugün on dörtte toplanacak. Ünlü iş adamlarımızdan... (teknede oturan arkadaşın adını söyledim) önemli bir vergi meselesinden dolayı mali polis tarafından aranıyor. Şimdi spor haberleri...” Hemen kıç tarafına fırladım. İş adamının karısı dedi ki: “... ..., o iş hallolmamış mıydı?” Başladık gülmeye. Bu tatsız şakadan dolayı özür diledik. İş tatlıya bağlandı. Adamcağız kıpkırmızı: “Önemli bir konu değildi o mesele” dedi. Ama ben bir daha böyle insan şakası yapmamaya karar verdim. 

OPERA(TÖR)

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği Strauss’un Yarasa adlı operetinde konuk sanatçı olarak oynadım. Hangi aryayı söylediğime gelince. Öyle bir şey yok. Bu bir komedi rolüydü. Dünyanın her yerinde bu operet oynadığı zaman o ülkenin bir komedyeni o rolü oynuyor. Burada 1963 yılında Şehir Tiyatrosu’nun büyük aktörü Behzat Baba (Butak) oynamıştı. Ondan izlemiştim ben. Yıllar sonra o rol bana nasip oldu. Çıktım ilk gece. Antre alkışı geldi. (Ayıptır söylemesi 1968 yılından bu yana bu alkış gelir. Komiklerin en mutlu anıdır o an). Operadaki sanatçılar biraz şaşırdılar tabii. Hepsi çok değerli sanatçılardı. Tabii ki dublörüm vardı. Ben her temsilde gidip oynayamazdım. Ama AKM’nin büyük salonunu her oyunda doldurduk. Güzel bir anıdır benim kariyerimde. Pek çok değerli opera sanatçısı tanıdım o oyunda. Hepsi benim için çok değerliydiler. Hâlâ bazıları ile görüşürüm. O zamanlar soranlara, “Artık ben de operatörüm, operada oynadım” demiştim. 

CÜNEYT ARKIN

Altmışlı yıllar. Sinemada acemiyim. Devrin iyi yönetmenlerinden Süreyya Duru bir film çekiyor. Ben de kötü adamı oynuyorum. Atın üzerindeyim. Cüneyt Arkın ateş ediyor ve vurulup attan düşeceğim. Bir, iki, üç, beş, tekrar. Bir türlü ölemiyorum ben. Yönetmen sonunda delirdi ve bana seslenerek “Ya Müjdat çığım, hayatında hiç mi ölmedin?” dedi. Ben de “Hayatımda hiç ölmedim abi” dedim. Önce kendi güldü, sonra Cüneyt abi, ben, bütün set. Biraz ara verdik. Sonunda ölebildim. Yıllar sonra Cüneyt abi ile bir müzikalde oynarken bu öyküyü anlattı bana. Yeniden yad ettik o günleri. Ben Cüneyt Arkın’ın bu kadar çok sevildiğini o oyunda fark ettim. Çıktığı zaman sahneye alkış durmuyordu. Millet onu filmlerden bağrına basmış, alkol karşıtı toplantılarından, yaptığı bu konudaki turnelerden de seviyor ama bu bambaşka bir şeydi. Yanına yaklaştım, “Abi, bundan sonra aynı oyunda olmayalım, benden çok alkış alıyorsun” diye takıldım. Tabii sonra iki oyunda birlikte olduk. Ben onu çok sevdim. 

ATATÜRK DİYOR Kİ: Samimiyetin lisanı yoktur. O, izah edilemez. Gözlerden ve tavırlardan anlaşılır…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ottoman 21 Ekim 2024
Dümbüllü 14 Ekim 2024
Selam 7 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları