Müjdat Gezen

Irkçılık ve...

02 Eylül 2024 Pazartesi

Irkçılık. Dünyada bundan daha yobazca bir şey olamaz. Yaşamım boyunca, dil, din, ırk, renk gibi şeylere hiç bakmadım. Zaten çok ayıp bir şeydir bu. Hatırlar mısınız, bizim cumhurbaşkanımız CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na, “Ben Sünniyim, sen de mezhebini açıkla” demişti. Açık bir mezhepçilik davranışıydı bu. Çok tepki çekmişti ama sistem zaten kendini tek adamlık olarak gördüğünden ıskalandı gitti bu durum. Kılıçdaroğlu olgun davranmıştı bu konuda ama tarih bir kenara bunu not düştü.

2020 yılının aralık ayında Paris’te Paris Saint Germain futbol takımı İstanbul Başakşehir takımıyla maç yapıyor. Başakşehirli siyahi bir yedek futbolcu kırmızı kart gördü. Ben maçı izliyorum. Dördüncü hakem herkesin duyacağı biçimde: “Atın şu negroyu dışarı” dedi. Açık ırkçılık. PSG’li ve Başakşehirli siyahi futbolcular hep birlikte protesto ettiler durumu. Siyahi olmayan futbolcu ve yöneticiler daha da sert tepki koydular ve Başakşehir takımı maçı bırakarak içeri girdi. Bu arada çeşitli protesto ve tepkiler sosyal medyada başladı. Fenerbahçeli Caner siyahi takım arkadaşını gol attığı için kutlarken bir fotoğraf yayımladı ve “Kardeşim” diye not düştü. Herkes çok duygulandı. Gece yarısı Türkiye saati ile bir olmuştu. Başakşehir takımı sahaya bu gece çıkmayacağını söyledi. Karşılaşma ertesi gün aynı saatte, aynı statta oynanacak. Maç ırkçılık yüzünden bu hale geldi. Irkçılık-dincilik-mezhepçilik insanlık suçudur. 

SONBAHAR

Belfıtığı insanın yaşama olan bağlılığını bozuyor. Fena mı fena. Geçtiğimiz yaz on iğne oldum biraz hafifledi. Ama insanın sinirini bozuyor. Yürümekte zorlanıyorsunuz. Sırtüstü sert yatakta yatıyorsunuz. Bizim toplumumuzda kime sorsam belfıtığı çekiyor. Ya da bana öyle söylüyorlar teselli olsun diye. Her neyse, bizim yaşlar fena. Anneannem derdi ki: “Yaşlılık karakış.” Bense baharı yaşamak isterim. Her konuda değilse bile yaşamak isterim. Bahar umuttur. Yaşama sevincidir. Doğanın yeniden hayat bulmasıdır bahar. Sonbahar öyle değildir ama gelin görün ki İstanbul’un sonbaharı da muhteşemdir. Uzun sürer. Sarı yaprakların yerlerde kendilerine mekân aramaları, dallarından düşerken süzülmeleri ve İstanbul’un simgelerinden çınar ağaçlarının dipleri ayrı bir güzelliktedir. Bundan sonra yapılacak şey bence, sonbaharın da tadını çıkartmak olmalı. Çünkü bu yaştan sonra hayatımız sonbahar.

YAŞAM TARZI

Yaşam tarzına müdahale etmek insanlık suçudur. 8 Aralık 2020 tarihinde hükümet mi yoksa başkaları mı bir şey yayımladı? “İçki satmak yasak.” Çeşitli kılıflarla koronayı bahane edip böyle bir karar aldılar. Bir ara Üsküdar Belediyesi (ki AKP’liydi) Üsküdar’da deniz kıyısında içki içmeyi yasaklamıştı. Yıllar önce Puket Adası’na gidiyoruz Leyla ile. Uçak Dubai’de yakıt almak için iniş yaptı. Uçağa iki oralı genç bindi. Uçak havalanır havalanmaz üzerlerindeki beyaz entariyi çıkarttılar. Altından blucin ve tişörtler çıktı. Bir koca şişe viskiyi bir anda bitirdiler. Orada içki yasağı vardı. İran’a cebinde yarım şişe viskisi ile giren bir Türk vatandaşı direkt hapse atıldı. Suudi Arabistan’da içki yasak olduğu için evlerdeki imbiklerde yapılıyor. 

Hükümet mi, tek adam mı her kimse. İnsanların içki içmeme ve içki içme özgürlükleri var. Buna karıştığınız anda, getirmek istediğiniz ve zaten bilinen sistem sizi alaşağı eder. 

BÜLENT TALAY

Bu ismi belki ilk kez duyuyorsunuz. Ve size hiçbir şey ifade etmiyor. Ama bana o kadar çok şey anlatıyor ki anlatamam. Yıl 1960. Babam İstanbul Şehir Tiyatroları’na kaydımı yaptırdı. Aradan aylar geçti. Ne bir haber var ne bir şey. Artık umudumu yitirmiştim. Bir akşamüstü okuldan dönüyorum. Hırkayı Şerif Caddesi’nde karşıdan gelmekte olan ben yaşlarda bir genç bana: “Müjdat Gezen” dedi. “Evet benim” dedim. “Ben Bülent Talay. Şehir Tiyatrosu’ndan geliyorum. Sana rol çıktı. Yarın sabah 10.00’da Komedi Tiyatrosu’nda rejisör Asaf Çiyiltepe’yi gör” dedi. Okul çantam elimden düştü. “Yolun açık olsun” dedi. Elimi sıktı gitti. Yıl 1960’tı. Bugüne kadar Bülent’le dostluğumuz hep devam etti. Ara sıra Bülent’in evinde buluşur parti yapardık. Savaş, Yaman, Haldun, Bülent, ben ve konservatuvardan kız arkadaşlarımız... Haldun akordeon çalardı, Bülent gitar, ben darbuka. Bir tencerenin içine çeşitli meyveleri doğrar. Votka, vermut, meyve suyu ve soda karıştırıp “BOL” yapardık. Bülent pikaba ağır bir müzik koyardı. Dans ederdik. 60’lı yıllar hayatımızın ennn güzel zamanlarıydı. Bülent’i bugün kaybettik. 1960 yılında bir akşamüzeri bizim eve uğrayarak bana rol çıktığını haber vermek istemiş. Evde hiç kimseyi bulamayınca tam geri dönerken bana rastlamış. Benim Müjdat olduğumu nereden biliyor? Bunu yıllarca ne Bülent ne ben çözebildik. 

Bülent artık yok. Eğer o gün 1960 yılının sonbaharında yanımdan geçip gitseydi ben belki bugün başka bir iş yapıyordum. Bülent benim hayatımı değiştirdi. 

İzmir’de toprağa vereceğiz. Ve İzmir’e her gidişimde onu ziyaret edip teşekkür edeceğim. “Bülent sana teşekkür ederim. Hayatımı değiştirdin” diyeceğim.

Atatürk diyor ki: Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme, mantığa tetabuk olması gerekir. 

“Dünya Barış Günü” kutlu olsun. Cumhuriyete olan kindarlığı bırakın. “Barış”ı seçin...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Halkalar’ 9 Eylül 2024
Irkçılık ve... 2 Eylül 2024
Kendini sorgulamak 26 Ağustos 2024

Günün Köşe Yazıları