Bu söz AKP iktidarında şöyle değişti. Doğru oturalım, eğri konuşalım. Çünkü iktidarın söylemlerine iyi baktığınızda bugün söylediğinin yarın tam tersi bir icraatla karşılaşıyorsunuz. 

AÇLIK

Bizim temel gıda maddemiz ekmek. Hem yararlı hem zararlı bir besin kaynağı. Zararları çokça şeker ve glüten içermesi, yararları ise özellikle dar gelirli ailelerde temel besin kaynağı olması. Bizim gibi ailelerde ilk duyduğumuz söz sofrada yemek yerken “Katık et” idi. Ekmeksiz sofra yoktu. Batı’da öyle değildir. Ekmek çeşidi seven Batılı ülkeler vardır çokça ama temel gıda maddesi değildir ekmek. Tamamen ekmekle beslenmek fikri fukaralıktan kaynaklanır. Oldum olası dar gelirli bir toplumuz biz. Hani Meclis’te muhalefetten biri kürsüde “Millet aç, kuru ekmek yiyor” dedi de iktidardan ileri zekâlı bir milletvekili “Demek ki aç değiller” dedi ya. Ekmeğe bakışımız budur. “Bir kuru ekmeğe muhtaç ettin bizi” lafını az mı duyduk? Karnı tok olanlar bunu nereden bilir ki? Sözlerden biri de “Tok açın halinden anlamaz” dır. Knut Hamsun’ın ünlü romanı Açlık ne kadar güzel yazılmış içli bir edebi eserdir. “Allah kimseyi açlıkla sınamasın” sözü de yine bizim toplumumuzdan çıkmadır. Demek ki çok açlık çekmişiz biz. Birinci savaşta çarıklarını sıcak suda kaynatıp içine ekmek doğrayarak yiyen Mehmetçik az mı açlık çekti? “Bugün yine açız diyordu peder” diyen şiirimiz yok mu? Açlık. Neyse, yazarsam suç olacak.

BOL

Haldun’u da Bülent’i de geçtiğimiz yıl yolcu ettik. Ya Haldun’un (Ergüvenç, tiyatro dublaj sanatçısıydı) ya da Bülent’in evinde toplanırdık. Bülent Talay, Şehir Tiyatrosu’ndaki en eski arkadaşımdı. Haldun akordeon, Bülent gitar, ben darbuka çalardık. Ev partilerimiz olurdu. Dediğim gibi ya Haldun’da ya Bülent’te. Bol yapardık. Bol, tencerede yapılan bir içkidir. Bir şişe votkanın içine elma dilimleri, portakal, biraz su, konyak, vermut gibi acayip şeyler koyar, kokteyl yapardık. Kız arkadaşlarımız olurdu konservatuvardan ve Yenikapı grubundan. Dans ederdik, fıkralar falan filan. İçkiler sona doğru gelirken hava da dışarıda kararmaya başlardı. Işıklar loşlaşırdı, biz hoşlaşırdık. Güzel günlerdi gençtik o zamanlar. 

CELAL ÜLGEN

Avukatım Celal’e (Ülgen) sordum: “Celal, bizim ceza kanununda şöyle bir madde var mıdır? ‘Masumluğu ispat olana kadar herkes suçludur.’” Celal yanıt verdi: “Doğrudur.” “Yani var mıdır?” “Yoktur ama uygulama olarak vardır.” Gülüştük tabii. Şimdi biz mahkeme mahkeme dolaşıp ikide bir masum olduğumuzu ispata çalışıyoruz. Celal’in birinci işi bu: Masumların masumluğunu ispatlamak. Bu da biraz tuhaf bir iş ama böyle. İstersen. Adam sırf bu yüzden Silivri de ev tuttu, aylarca karısıyla birlikte orada yaşadı. 

TMM 

Temizlik, maske, mesafe. Temizlik: Onu yaptınız zaten. Türkiye bağırsaklarını temizliyor sloganı ile o haltı yaptınız. Maske, eh o da yakında düşecek zaten. Mesafeye gelince, düşman yaratarak zaten mesafeyi iyice açtınız. TMM. Bunun size yararı mı zararı mı olacak göreceğiz. İnsanları aynı toplum içinde birbirine düşman ederek kinle, nefretle ayakta durabilmek bir süre mümkündür. 

Bilindiği gibidir bu işler. İnsanların bir bölümünü aldatabilirsiniz. Bunu bir süre yapabilirsiniz. Ama o toplumdaki insanların tümünü süresiz aldatamazsınız. Tam da bugün Goebbels’le ilgili bir belgesel izliyordum. Hitler’in propaganda bakanıdır ya herif. Zavallı kaçacak yer aramış sonunda. Bulamadı tabii. İşi gücü yalan üretmekti. Üretti de. Ama sonu gelmedi. Daha doğrusu sonu geldi. 

BİR İNSAN YALANCI OLDU MU HERKESİ YALANCI ZANNEDERMİŞ. 

Atatürk diyor ki: “Dünya milletleri arasına sükûn ve iyi geçinmek olmazsa tek başına bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan mahrumdur.”