Miyase İlknur

Zembilli Ali Efendi’den Dümbüllü Ali Efendi’ye

11 Eylül 2021 Cumartesi

Osmanlı döneminin 8. şeyhülislamı olan ve bu görevi 23 yıl sürdüren Zembilli Ali Efendi, fetva isteyenleri bekletmemek ve fetva verirken etki altında kalmamak için, konağının penceresinden sarkıttığı bir sepetle soruları alıp cevaplarını yine bu sepetle gönderdiği için “Zembilli” lakabıyla tanındı. Şeyhülislamlık görevini yaparken üç padişahla çalışan Zembilli Ali Efendi, gerekmedikçe padişahlarla görüşmez, yanlış bulduğu kararları için fetva vermek bir yana karşı duruş sergilemesi ve lafını esirgemeyen tavrı ile şöhret olmuştur. 

II. Bayezid döneminde yeniden müderrisliğe geçti. Mecdi’ye göre II. Bayezid bir gece rüyasında Ali Cemali’yi görmüş, onunla görüşüp konuşmak istemiş; Ali Cemali Efendi, “Selâtîn ile mülâkat ebgaz-ı mubâhâttır (Mubahların en hoş olmayanı sultanlarla oturup kalkmaktır)” diyerek bunu kabul etmemiştir. 

Padişahların en celallisi Yavuz Sultan Selim’in iki kez verdiği toplu idamlara karşı durarak “Bunları affetmezsen senin katlin hakında fetva veririm” diyecek kadar yürek yemiş bir şeyhülislam olarak tarihe geçmiştir.

YAVUZ’A BİLE POSTA KOYUYOR

Günün birinde Yavuz Selim, Zembilli’ye “Bütün dünyayı fethetmek mi; yoksa bütün insanları Müslüman yapmak mı daha evladır” şeklindeki sorusuna karşılık, “Müslüman yapmak daha üstündür” diye cevap verir. Bunun üzerine padişah, Osmanlı topraklarında Hıristiyanlığın yasaklanmasını ve Müslümanlığı kabul etmeyenlerin idam edilmelerini emreder. Zembilli hemen harekete geçerek, Sadrazam Piri Mehmet Paşa ile birlikte Rum patriğini, maiyetiyle beraber padişahın huzuruna çıkarır. Patrik, dini özgürlüğünün Fatih Sultan Mehmet tarafından tanındığını, cebren Müslümanlığın asla söz konusu olmayacağı taahhüdünde bulunulduğunu, bununla ilgili fermanın bir yangında yandığını söyler. Üç yaşlı yeniçeri de şahitlik yaparak olayı doğrularlar. Yavuz, emrini geri çeker ve böylece Zembilli, Hıristiyanların kurtulmalarına vesile olur.

Kanuni Sultan Süleyman, Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki meyve ağaçlarını karıncaların sarması üzerine, kurtulmak için çare araştırır ve ağaçların gövdelerine kireç dökülürse meselenin çözüleceğini öğrenir. Fakat şeyhülislamdan izin alması lazım gelir. Aynı zamanda şair olan Kanuni soruyu şiirleştirerek bir beyitle Zembilli Ali Efendi’ye sorar: “Dırahtı (ağacı) sarmış olsa eğer karınca/ Zarar var mı karıncayı kırınca.” Zembilli Ali Efendi, padişahın şiirle gelen sorusuna iki dize ile karşılık verir: “Yarın divânına Hakk’ın varınca/ Süleyman’dan alır hakkın karınca.” 

Aradan geçmiş koskoca 6 yüzyıl. Şeyhülislamlık ise Cumhuriyet rejimi ile tarihe karışmış. Nereden çıktı Zembilli güzellemesi değil mi?

DÜMBÜLLÜ ALİ EFENDİ

Eh ortada çakma şeyhülislamlar çıkıp hem anayasa hem de başında bulunduğu kurumun kuruluş yasası ve başkanın görevlerini yok sayacak eylemler yapınca aklımıza geliverdi işte.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, göreve geldiği günden itibaren manşetlere çıkmayı pek sevdi anlaşılan. Her hutbesinin her eyleminin tartışılmasından zevk alıyor olmalı ki frene basacağına vites artırıyor.

Ayasofya’nın açılışına kılıçla katılmasını “Fethin sembolü olan camilerde bu bir gelenektir. Bu geleneği bundan sonra da devam ettireceğiz inşallah” sözleriyle açıkladı. Bir din adamının önceliğinin gönülleri fethetmek olmasını unutan Erbaş, asırlar önce fethedilmiş bir kentin farklı dine mensup sakinlerinin kutsal saydığı bir mabedi fethetmeyi marifet sanıyor belli ki.

Hızını alamayan Erbaş, bayram namazlarında kılıcıyla minbere çıktı. Bu kez nereyi fethetti pek anlamadık. Anlaşılan bu teatral gösterileri pek seviyor kendileri. O nedenle kendilerine Dümbüllü Ali Efendi denilse yeridir.

Erbaş, toplumun sinir uçlarıyla oynamak için ilginç hutbeler ve fetvalar vermeye başladı. Milli günlerde Atatürk’ü anmadan verdiği hutbelere farklı cinsel eğilimleri olanlarla ilişkin fetvası nereden estiyse balık dışında deniz mahsullerinin yenmesini mekruh sayan fetvası eklenince yine manşetlere çıktı.

SULTANIN FESADI, ÂLİMİN FESADINDANDIR

Başkanlık makamına oturma fırsatı buluyor mu, doğrusu merak içindeyiz. Zira o açılıştan bu açılışa Cumhurbaşkanı’yla koşturup duruyor. En son Yargıtay’ın açılış törenine katıldı. Eskiden Yargıtay açılış törenlerinde başka bir cüppelinin konuşmaları manşetlere çıkardı. Yargıtay başkanları cüppeleri ile kürsüye çıkar ve yargı ile ilgili konuşurdu. Ama beyaz cüppeli Diyanet İşleri Başkanı’nın sözleri, siyah cüppeli Yargıtay Başkanı’nın sözlerini gölgede bıraktı. 

Seküler kesimden gelen tepkileri dikkate almak bir yana bundan haz duyan Ali Erbaş, mensup olduğu Ehl-i Sünnet’in âlimlerinin öğütlerini dikkate alsa bari.

İslamcı kesimin büyük önem atfettiği İmam Gazali, “Halkın fesadı, sultanın fesadındandır. Sultanın fesadı ise âlimlerin fesadındandır. Bunların fesadı da mal ve makam sevgisinin galip gelmesinin sonucudur” derken İbn-i Hazm, “Sultanların sarayına girmek çok tehlikeli bir iştir. Çünkü saraya girmek başlangıçta iyi niyetli olsa da bu iyi niyet sonraları yavaş yavaş ikram edilmeye, tamahkârlığa yol açar” diyerek âlimlerin sultanlarla arasında mesafe koyması konusunda uyarıda bulunuyor.

İbn’ül Cezvi ise aynı konuda şu uyarılarda bulunuyor: “İblis, âlimleri valilerle, hükümdarlarla içlidışlı olup yapabilecekleri halde hiçbir hareketlerine karşı gelmeyerek onlarla iyi geçinmekle aldatır. İblis onları sultanın yanında olmalarına bir kılıf bulur ve bu tür âlimlerin ağzından ‘Biz bunu bir Müslümana faydamız olur, onunla sultan arasında aracılık ederiz, umuduyla yapıyoruz!’ dedirtir. İblis bazı âlimleri de öyle kandırmıştır ki bunlar sanki ibadete çekilmişçesine sürekli sultanla birlikte olurlar.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları