Miyase İlknur

Uğurlar ola Erdal abi!

01 Haziran 2024 Cumartesi

Çalıştığı kurumla özdeşleşmiş insanlar vardır. O insanlardan biri eksilince kurumun temel kolonlarından biri yıkılmış hissine kapılır insan. Çünkü o kurumu kurum yapan binaları, teknoloji parkı, bilançoları ya da ürünleri ile değil o kuruma damgasını vurmuş insanlarla benimsersiniz. Hele bu kurum bir gazete ise. Bu yıl gazetemizin iki büyük ustasını, biz çalışanlar iki sevimli ağabeyini yitirdik. Biri Ali Sirmen, diğeri de dün kaybettiğimiz Erdal Atabek oldu. Ne garip ikisinin yollarını kesiştiren sadece Cumhuriyet gazetesi değildi. İkisi de 12 Eylül cuntasının açtığı siyasi  Barış Derneği davasının sanıkları arasındaydı. Bu dava nedeniyle tutuklanmış ve aynı koğuşu paylaşmışlardı.

Erdal Atabek bizim kuşak için sadece yazıları ile değil, konferansları ve panellerdeki konuşmalarıyla da kişiliğimizi, fikriyatımızı şekillendiren isimlerden biriydi.

Cumhuriyet gazetesinin hem yazarı hem işyeri hekimliğini yapan Erdal abi, diğer yazarların aksine çalışanlarla da her gün hemhal olan, şakalaşan ve doyumsuz sohbetlere imza atan biriydi.

Cağaloğlu’ndaki binamızda sabah erken saatte işe gelen Erdal abi, tüm katları dolaşır, hemen herkesle ayaküstü tatlı sohbetler yapar, varsa sorunlarını dinlerdi. Bu ritüeli Şişli’deki binamızda da değişmedi.

Ali Sirmen’le bir başka ortak yönü de hazırcevaplığı ve mizah yeteneğini konuşmalarına yerleştirmesiydi. Gazetede bir yerlerde kahkaha tufanı kopmuşsa eğer anlardık ki oradan Erdal abi geçmiştir.

Ölüm haberini almadan bir gün önce odamda gazeteden Figen Atalay ve Öznur Oğraş’la Erdal abinin sevgili eşi Huri Atabek’i aradık ve durumu hakkında bilgi aldık. Huri, kaçınılmaz sonu bir gün önceden söylemişti. Anılara dalıp Erdal abi ile geçmişte yaşadıklarımızı anlatmaya başladık. Cağaloğlu’ndaki bankolarla ayrılmış birinci katta çalışırken koridorun ucunda Erdal abi göründü. Bizim dolapların üzerine dirseklerini dayayarak Serpil Gündüz’le konuşmaya başladı. Hoş beş faslından sonra Serpil, “Erdal abi iyi ki geldin” dedi.

Erdal abi, “Hayrola Serpil” diye sordu.

- Abi ben panik atak oldum; sence ne yapmam lazım, diyen Serpil’in bu sözleri üzerine şöyle dedi Erdal abi:

- Bu teşhisi kim koydu sana?

- Ben kendim koydum.

Serpil’in bu yanıtına katıla katıla gülen Erdal abi yan masada acil yetiştirmem gereken haberle cebelleşen bana dönerek sordu:

- Miyase bak, arkadaşın panik atak olmuş. Sen ne atak oldun söyle bakayım, dedi.

- Ben her daim kontratağım Erdal abi diye cevap verdim.

Erdal Abi, Serpil’e dönerek tedavi yöntemini söyledi.

- Bak Serpil, tedavi yöntemini arkadaşın söyledi. Bence bu panik ataktan bi halt olmaz. Sen de bundan sonra kontratak ol, deyip gitti.

Erdal Atabek, Şükran Soner’le birlikte gazetenin en kıdemli iki ismiydi. İkisinin de gazetede ilk imzaları 1966 yılında çıkmaya başlamış.

Sağlığına çok dikkat eder, her zaman dinç ve genç görünürdü gözümüze. Daha iki hafta öncesinde kadar gazetemizin YouTube kanalında programlar yapan, en üst katta genç arkadaşlarımıza seminer veren Erdal abi ile son ayaküstü sohbetimiz de iki üç hafta önce oldu.

Yaşı ilerlemiş abla ve abilerimizin sağlığından endişelenirken Erdal abi, doğrusu hiç aklımıza gelmezdi. Sanki doğa yasası olan bu devri daimden o muaf tutulmuş gibi gelirdi bize.

Onu hep 1977 1 Mayıs’ında silahlar patlamadan önce Türk Tabipleri Birliği kortejinin önünde o dimdik yürüyüşü ve Barış Derneği davalarında savunmasını yaparken o dik duruşuyla anımsayacağız.

Uğurlar olsun Erdal abi, seni çok özleyeceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları