Miyase İlknur

‘Türban kalmadı askeri vesayet verelim’

05 Ocak 2019 Cumartesi

Yerel seçimler öncesinde partiler bir yandan en doğru adayı saptamak için araştırmalar yaparken bir yandan da seçim bildirgesinin içeriği üzerine hummalı bir çalışma yürütüyor. CHP seçim bildirgesini sosyal belediyecilik odaklı politikalara dayandıracağı açıklanırken AKP’nin yine mağdur rolüne soyunacağı ve yine kutuplaştırıcı bir dil kullanacağı belli oldu.
On yedi yıldan beri iktidarda olan bir partinin mağduriyetten söz etmeye hakkı olmadığı gibi, gerçek de değildir. Önceki seçimlerde mağdur edebiyatı, “türbanlı bacılarımızı okullara almadılar, “Kabataş’taki bacımızın üstüne işediler”, “Başörtülü analarımızı orduevlerine ve kışlalara almadılar” , “camide içki içtiler”, “tek parti döneminde camilerimizi ahır yaptılar” argümanları üzerinden yapıldı. Türban sorunu ortadan kalktı, Kabataş’taki bacımız ile camide alkol kullanıldığı yalanı da tutmadı. Camilerimizin ahır yaptığı yalanını da yutan yok. Ne yapalım ne edelim derken yine, yeniden askeri vesayet ve darbe edebiyatına abandılar.
E, hani Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla askeri vesayet çökmüştü. Darbe heveslilerinin ocağına incir ağacı dikilmişti?
Bu kumpası hazırlayanların kendileri darbe yapmaya kalkıştı ve bu kalkışmanın vebalini de yine Atatürkçülere, solculara yüklenmeye çalışılıyor. Oh la la, ne âlâ! Yitirmezsek bulduk.
Rizelinin biri, Giresunlularla ilgili şöyle dert yanıyormuş arkadaşına:
- Haçan, ha bu finduğa biz deyiruk finduk. Giresunlular finduğa deyur ki funduk, yine biz oliyruk kaba.
Bizim ki de o hesap. Hem her darbenin mağduru olacaksın hem de darbecilikle suçlanacaksın. Herhalde ağam bizimle eğleniy...
Orduyu tarumar eden siz, “27 Nisan’da bize muhtıra verildi” diye ağlaşıp sonra o muhtırayı imzalayan ve televizyonlara okuyan Genelkurmay Başkanı’nı madalya ve lüks oto ile ödüllendiren siz, ordunun komuta kademesiyle oynayan ve 16 Temmuz’u yapanların yolunu açan siz, ama mağdur da siz.
Efendim 1960 ihtilali ve 28 Şubat ne olacak?
28 Şubat’ta iktidarı bırakmayıp direnseydiniz. Elinizi tutan mı vardı? Ayrıca 28 Şubat’ta bir iki kişi hariç, hakkında dava açılanların hepsi tutuksuz yargılandı. Bugün bir tweet atan öğrenciler bile tutuklu. Aylardır hatta yıllardır neyle suçlandığını bilmeyen insanlar var mahpushanelerde.
1960’ta evet bir darbe yapıldı. Menderes ve arkadaşları masum değildi ve mutlak yargılanmalıydılar. Ama Yassıada yargılamaları hukuk adına bir rezalettir, kepazeliktir. İdam kararları ise cinayettir. Ancak DP iktidarı dönemindeki yargılamaların da, tahkikatların da, ana muhalefet partisinin TBMM’ye girmelerini engellemeye kalkışmanın da, mitinglerini yasaklamanın da, yargıyı iktidar eliyle şekillendirmenin de, gazeteleri basılmadan toplattırmanın da, iktidara bağlı havuz medyası kurdurtarak muhalefete saldırtmanın da hukuk adına, demokrasi adına, siyaset adına rezalet olduğunu, kepazelik olduğunu ve 28 Nisan’da Beyazıt Meydanı’nda öğrencilerin üzerine polis tarafından ateş edilerek öğrenci katletmenin de cinayet olduğunu da bir kerecik söyleyin de, biz de darbeler konusundaki samimiyetinize inanalım.
Darbeye karşıtlık konusunda turnusol kâğıdı o darbelerden kimin yararlandığıdır. Türkiye’deki darbelerin sola değil sağa yaradığı su götürmez bir gerçektir. 1960 ihtilalinden sonra bile üniversitelerden yapılan tasfiyelerde DP yanlısı hocalarla birlikte pek çok solcu hoca da tasfiye edilmiştir. Peki, bu hocaların derhal kürsülerine dönmeleri için Milli Güvenlik Kurulu’na karşı kim bayrak açmıştır? Başında Nurettin Sözen’in bulunduğu ve o zaman solcuların elinde olan MTTB. Sözen, bütün talebe cemiyetlerini toplayarak MGK’ye karşı sert bir bildiri hazırlayarak basın toplantısında dile getirmiş, MGK Genel Sekreteri’nin telefonla tehdidine karşı tınmamış, “Bütün öğrencileri ayağa kaldırırız, tüm hocalarımızı derhal görevlerine iade ediniz” demiştir.
12 Mart’ta bütün solcular, yazarlar, aydınlar, akademisyenler Balyoz Harekâtı kapsamında evlerinden alınmış ve sıkıyönetim mahkemelerinde tutuklanmıştır. Cumhuriyet gazetesi kapatılmıştır. İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu, Memduh Eren, Talat Turhan gibi birçok kişi Ziverbey’de Kontrgerillanın merkezinde işkencelerden geçmiştir.
12 Mart’ta hangi sağcı ya da İslamcı tutuklanmış ya da işkenceden geçmiştir. 12 Eylül solun üzerinden buldozer gibi geçmiştir. MHP ve MSP hakkında dava açılmış ve tutuklamalar olmuşsa da bunlar zevahiri kurtarmak için açılmış davalardır. Zaten kısa sürede de salıverilmişlerdir. DİSK davası tutukluları ile MSP ya da MHP tutuklularına aynı tarife mi uygulandı? Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Ali Sirmen, Hüseyin Baş, Ataol Behramoğlu uzun süre tutuklu kalmış, 80 üzerindeki yaşına aldırmadan gazetenin sahibi Nadir Nadi, İlhan Selçuk ve Oktay Akbal sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmıştır. CHP lideri Ecevit tutuklanmış aylarca hapiste kalmıştır. Cumhuriyet gazetesi birkaç kez kapatılmış bir keresinde süresiz kapatma cezası almıştır.
Aydınlar Davası dilekçesinde bir tek sağcı yazarın ya da akademisyenin adı var mıdır? Gazetemizin bütün yazarları Aydınlar Davası dilekçesine imza attığı için yargılanmıştır. İçişleri Bakanı Soylu, attığı bir tweet’te gazetemizi darbe sevicilikle suçlamış ve “Cumhuriyet gazetesini bütün darbeleri mayalamakla suçlayıp”, “dişlerine kan değdi bir kere” demiş. Soylu buyursun bir kahvemizi içsin ve gazetemizin duvarlarında suikasta kurban gitmiş 6 yazarımızın resmine bir baksın. O zaman biz de “Kimin dişine kan değmiş” diye soralım isteriz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları