Miyase İlknur

Şair Eşref dua etsin

29 Ocak 2022 Cumartesi

Halk arasında sıkça “Bülbülün çektiği dile belasıdır” derler ama bülbülün hangi devirde yaşadığı da önemlidir. İfade özgürlüğünün sadece hukuk kitaplarında değil fiiliyatta da uygulandığı bir rejimde ya da dönemde bülbülün dili başına bela olmayabilir. Olsa da kanunda yazan ceza ne ise onun belasını çeker. Yok ifade özgürlüğü olmayan bir dönemde ya da beldede yaşıyorsa yandı.

Türk edebiyat tarihinde pek çok şair ve yazarın gerek din gerekse devrin iktidarını eleştiren şiir ve yazıları, yaşadıkları dönemde pek sorun edilmemiş. Ama o şiir ve yazılar günümüz Türkiyesi’nde yazılmış olsaydı başlarına ne işler açılacağı cümlenin malumu. Ya Sedef Kabaş gibi yasada öngörülmeyen peşin ceza kesilip tutuklanır ya da evlerinin önünde nümayişler tertiplenir hatta devletin reisi bizzat “dilinin kopartılacağı” tehdidine maruz kalırdı. 

Gerçi geçmiş dönemlerde de Nefi gibi dili değilse de başı gövdesinden kopartılan da yok değil. Ama azizim Nefi de IV. Murat’tan himaye görüyor diye hicvin b...kunu çıkartmış hani.

Dilimizde “istibdat” sözcüğü Abdülhamit’le özdeşleşmiştir. Nasıl özdeşleşmesin ki, 150’yi aşkın sözcük sakıncalı ilan edilmiş ve bu sözcükleri kullananlar ağırlığına göre kimi zaman hapis kimi zaman sürgün cezası almışlardır. Ama yine de bugünle kıyaslandığında yine Abdülhamit’in istibdat dönemi hayli özgürlükçü kalır. En azından atasözü ve deyimleri yasaklamamıştır.

Abdülhamit döneminde, Şair Eşref, üst düzey bürokratları hicveden şiirleri nedeniyle kısa süreli hapis ve sürgün cezaları almışsa da cezalarının bitiminde daha katmerlilerini yazmaktan geri durmamıştır. Eşref’in o gün padişah ve saray eşrafı hakkında yazdıkları bugün yazılmış olsaydı dilinin kopartılması bir yana “beynine sıkılır”dı muhtemelen. Mesela aşağıdaki şiiri bugün yazmış olsaydı Eşref, başına neler gelebileceğini tahayyül etmek zor değil.

Zulm-i sultâna sükût etmemek isyan gibidir,

Cop yeyip «Of!..» dememek nimete şükran gibidir…

Etmeli hapse girip nefye giderken de duâ;

Çünkü sultâna duâ, bâis-i gufran gibidir…

Hep duâ eyleyelim, Rabbim akıllar versin!..

Yılda yüz-bin kişi bir vehmine kurban gibidir.

Peki ya şu şiirinin cezası ne olurdu?

Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,

Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!

Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,

Beyhude inat etme hemen salla başını,

Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.

B..k yeme padişahım

Binlerce askerin gidip geri gelmediği Yemen seferlerinin ardından “Bir Neferin Ağzından” yazdığı Yemen Hamidiye Destanı adlı şiirinde ne buyrulur. Yer sıkıntısı nedeniyle sadece ilk kıtasını vermekle yetinelim.

Harâb olduk meşakkatten, minenden,

Usandık Pâdişâhım bok Yemen’den,

Kaçarsak, hakkımız yok mu Aden’den?..

Usandık Pâdişâhım bok Yemen’den…”

Harabi’nin bir “Devriyesi”nde geçen şah beyti nedeniyle “allah’a şirk koşmak”tan taşlanırdı herhalde.

İbrahim’e narı gülzar eyledik,

Tecri mintahtihel’enhar eyledik

Yok iken HARABI biz var eyledik,

Bu kevn ü mekanın Hüdasıyız biz

NEBATİ’NİN İFŞASINI GÜL’DEN DE BEKLİYORUZ

İktidarın Sedef Kabaş ile Sezen Aksu olayını bu kadar köpürtmesinin nedeni belli. Zamlar, uçuk faturalar, doğalgaz ve elektrik kesintisi, rezervleri eritme pahasına kuru sabitlemelerine rağmen enflasyonu durduramamaları... O zaman gündemi değiştirecek “Eeey!” diye had bildirilecek birilerini bulmak gerek. Eskiden dış ülkelere çekilirdi bu diskurlar. Ama faturası epey külfetli geliyor. İçeridekilere “Eeey!” diye had bildirmenin bir maliyeti yok. 

Reis, daha önce “Öfke bir belagat sanatıdır” dediği için onun öfkesinden payını almayan kalmadı. Peki ya Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün savcılara talimat veren sözlerine ne demeli?

Hazine ve Maliye Bakanı geçtiğimiz hafta İstanbul’da ekonomistlerle yaptığı toplantıda “Merkez Bankası bağımsızlığı diyeceksiniz. Yok öyle bir şey. Siyasi olarak biz sorumluyuz” diyerek malumu ilam etmişti. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’den de aynı delikanlı çıkışı bekliyoruz. Gül çıkıp açıkça “Yargı baımsızlığı mı diyeceksiniz; yok öyle bir şey. Siyasi olarak biz sorumluyuz” dese daha dürüst bir yaklaşım olmaz mı?

Kabaş’ın sözlerini eleştirebilirsiniz ama bir atasözünü fail belirtmeden kullandığı için hapse atılması, Tele 1’e 5 günlük program durdurma ve para cezası Türkiye’nin yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğünde hangi ligde olduğunu bir kez daha gösterdi. İktiar mensuplarının ödüller verdiği, evlerinde ziyaret ettikleri, belediyelerinin para ile konferans verdirdiği isimlerin Atatürk’e “Veled-i zina”, “Deccal” demesinde beis yok. Devletin Cumhurbaşkanı’nın ülkenin kurucu iki ismi olan Atatürk ve İnönü’ye “İki Ayyaş” demesi de ifade özgürlüğü. Muhalefet liderlerine söylediklerini sıralamaya gerek yok.

Hz. Ali’nin sözleriyle yazıyı bitirelim:

Ayıpların en büyüğü sende olan bir ayıpla başkasını kınamandır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları