Meclis’e “Dezenformasyonla Mücadele Yasası” geldi diye ne de sevinmiştik. Hele içeriğini duyunca mutluluktan dört köşe olduk yani.

Düşünsenize yasanın içeriğinde halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak saikiyle, iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayanlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis isteniyordu.

Gerçekten de bizi panik ve endişeye sevk eden açıklamalardan, genel sağlığı ilgilendiren gerçeğe aykırı bilgileri kamu barışını bozacak şekilde yayanlardan illallah etmiştik.

Mesela cumhurbaşkanımız çıkıp diyor ki “Hamdolsun enflasyon önümüzdeki ay” beş puan düşecek. Ardından devletin enflasyonu ölçmeden sorumlu kurumu TÜİK çıkıp bir enflasyon rakamı açıklıyor. Koskoca devlet kurumu yalan bilgi açıklayacak değil ya. Ardından markete, pazara gidiyorsunuz enflasyon TÜİK’in açıkladığının iki katı. Cumhurbaşkanımız daha önce “Enflasyonu marketler haksız kazanç elde etmek için artırıyor” dediği için başlıyorsun marketteki kasiyerle olmadı satış müdürüyle kavgaya. “Bir daha sizden alışveriş yapan ...” diye saydırıp pazara gidiyorsun onlar da marketçiler gibi. Giyim mağazası o da aynı. Ev sahipleri zaten açgözlü.

İyi de akaryakıtçılarla, lokantacılara ne oluyor?

Bu milletin hepsi mi açgözlü?

Bugüne kadar açgözlülükleri tutmamış da şimdi mi gaza bastılar?

Anlıyorsunuz ki bizzat devlet dezenforme hatta yalan bilgiler yayıyor. Bunların hesabı sorulması gerekir diye düşünüyor insan.

İçişleri bakanımız çıkıyor tarihin en büyük uyuşturucu operasyonunu gerçekleştirdiklerini açıklıyor. Seviniyorsun haliyle. Çoluk çocuğumuzu zehirleyen tacirler belasını buldu diye rahatlıyorsun. Hop bir de bakıyorsun ki birkaç ay sonra tamamı serbest kalmış. Hoppala!...

Hani bunlara suçüstü yapılmıştı?

Pandemi döneminde sağlık bakanımız her akşam ekran karşında salgından ölenlerin rakamını paylaştı bizimle. Avrupa’nın kullanmayı akıl etmediği ilaçları kullandığımızdan bizde ölüm oranının düşük olduğunu açıklayınca paniğimiz azaldı. Ama çevremizde sapır sapır insanlar ölüyordu. Müezzinler sela vermekten yoruldu.

TTB de her akşam bakanlığın açıklamasına “yalan” rakamları saklıyorlar dediğinde “Hadi ordan siz devletten iyi mi bileceksiniz?” deyip inanmadık. Ama ne zamanki bir yakınımızı Covid’den kaybettiğimizde ölüm raporunda “Normal ölüm” kaydını gördük kafamıza dank etti.

Meğer TTB yani Türk Tabipleri Birliği doğru, bakanlık yalan söylüyormuş.

EVDE TERÖRİSTLE YAŞIYORUM GALİBA

Teröristlerin ayakkabı numarasına kadar devletin bildiğini açıkladı asayişten sorumlu bakan. Ama gelin görün ki Mersin’de karakolumuz basıldı ve bir polisimiz şehit edildi, bir polisimiz de yaralandı. Teröristler herhalde devleti yanıltmak için büyük numara ayakkabı giymiş olacaklar ki takipten kurtulup eylemi gerçekleştirmişler.

Sayın bakanımız, Mersin’deki karakol baskınını gerçekleştirenlerin, CHP ile iltisaklı olduğunu ima etti. Cumhurbaşkanımız da “CHP milli güvenlik sorunudur” deyince evdeki herkese kuşku ile bakar oldum. Alın annemi mesela öldürsen CHP’den başka partiye oy atmaz. Düşünsenize evin içinde terör örgütü ile iltisaklı ve milli güvenliğimizi tehdit eden biri ile yaşıyorum. Panik, heyecan, korku ile yüreğiniz hopluyor. Milletvekili olmadan tanıştığımız birçok aile dostumuz var CHP’den. Yarın annem onları eve yemeğe çağırsa yardım ve yataklıktan hepimiz okkanın altındayız desene.

Aradan bir gün bile geçti geçmedi, CHP ile iltisaklı olduğu söylenen ve olay yerinde kimliği bulunan terörist meğer eylemde yokmuş.

Sizin anlayacağınız yanlış istihbarat ya da yalan bilgi. Siz hangisini seçerseniz artık.

Yalan bilgiyi açıklayan devlet, “Eylemi yapan o değil ama şu anda kendisi dağda. Sonuçta terörist ya?” deyip çıktı işin içinden. Adeta “Bize ne eylemde o yoksa. Yapsaymış” manasına getirdi.

O nedenle dezenformasyon yasası çıkacak diye harbiden sevindik. Ama sonradan anladık ki, dezenformasyon ve yalan bilgiye karşı mücadele eden gazeteciler ile sosyal medya kullanıcılarının ağzını büzmek için Meclis’e gelmiş bu yasa.