Miyase İlknur

Bak şu Müyesser’e!..

12 Eylül 2020 Cumartesi

9 Eylül’de çifte kutlama yaptık. İzmir’in kuruluş yıldönümü ile birlikte Libya’daki MİT davasından tutuklu arkadaşlarımızın tahliyesini kutladık. Tabii çalınan 6 aylarını devletin borç hanesine yazarak. Her birine, Barış Pehlivan’a, Murat Ağırel’e, Hülya Kılınç’a geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve Müyesser Yıldız’ı bekliyoruz. 

Müyesser Yıldız’ı bekliyoruz diyorum ama o içeride de yine rahat durmuyor ve arı kovanına soktuğu çomağını evirip çeviriyor. Hadi bal alsa neyse... Sadece arıları ürükütüp başına üşüşmelerine neden oluyor.

Önceki gün bir davası daha sonuçlandı Müyesser’in. Hulusi Akar’ın açtığı tazminat davasında Milli Savunma Bakanı’na 20 bin lira ödemeye mahkûm oldu. 2018 yılında 250 bin liralık tazminat davası açmıştı. 

250 bin lira mı, o ne be?” dediğinizi duyar gibiyim. Yeni Türkiye’de devlet adamlarının açtığı tazminat davalarının borsası böyle...

Eski Türkiye’de devlet adamları ve siyasiler, haklarında olumsuz haber yapan gazetecilere tazminat davası açtıklarında sembolik olarak 1 lira ya da en fazla 5 lira isterlerdi. Gazeteci için ödeyeceği tazminatın miktarı değil, davayı kaybetmesi mesleki açıdan üzüntü verici bir durumdu. Siyasiler ve devlet adamları da zaten o davaları zenginleşmek aracı olarak görmediklerinden sadece incinen onurlarını korumak adına açarlardı.

Müyesser’in çektiği, hem dili hem kalemi hem de “Eski Türkiye” ile “Yeni Türkiye”yi karıştırması belasından. Mesela Hulusi Akar’a 20 bin lira ödemeye mahkûm edildiği davaya konu olan haberi ele alalım.

OdaTV’deki bir yazısında “Devletin en mutber gizli tanığı” olan kod adı “Abdullah”ın FETÖ Kara Havacılık davasındaki ifadesine yer vermişti. Gizli tanık ifadesinde Hulusi Akar’ı suçlamış ama Akar kendisini suçlayan gizli tanığa değil onun ifadelerini yazan Müyesser Yıldız’a dava açmıştı.

Oysa gizli tanık ifadelerini ifşa etmek “Eski Türkiye”ye özgü bir durumdu. Tanık gizli ama ifadeleri açıktı. Ergenekon ve Balyoz davalarında FETÖ’nün ve kılcal damarlarına kadar girdikleri devletin o “pek muteber” tanıklarının ifadeleri pehlivan tefrikası gibi gazetelerde yer alırdı. Şimdi gizli tanık ifadelerine bakıp içinde mühim devlet büyüklerimiz ve siyasilerimizin adı geçiyorsa, belli ki hâkimler ayıklamayı unutmuş, sen ayıklayarak yazacaksın.

Sorsan “ben mesleğimin gereğini yapıyorum” diyecek... Mesleğinin gereğini yapmak da dönemine göre değişir. Sana dava açanlar 15 Temmuz öncesinde mesleklerinin gereğini yaptılar mı?

Yapmış olsalardı belki o koltuklarında oturamıyor olabilirdi. Bunu hiç düşündün mü?

Eski akıl işte. Mesleğinin gereğini yapmadıkları için darbeye sebebiyet vermekten eski Türkiye’de olsa yargılanırlardı. Ama şimdi o mesleğin gereğini yapmadıkları için terfi ediyorlar belki ne malum?.. 

15 Temmuz darbesi” diye diye her gün dilinde ve kaleminde tüy biten ve kartvizitlerinde gazeteci yazanlar gidip o davaları izlemezken sana mı kaldı davaları izlemek, dosyaların ıcığını cıcığını çıkarmak?

Hem o ne öyle, devletin bakanı hakkında 1 liralık dava açmak? Karşındaki koskoca bakan.  

Tamam senin gönlün zengin anladık, tazminatı zenginleşme aracı olarak kullanmak istemediğini göstermek istiyorsun ama o makamın ve makamda oturan kişinin de bir marka değeri var şekerim. O sembolik tazminat davasıyla “senin ederin bu kadar” mı demek istiyorsun, anlmadım yani?

Çok ayıp çoook...

Mesela Reşat Petek, Yazgülü Aldoğan’a 20 bin liralık, Ravza Kavakçı da bendenize iki ayrı davadan 40’ar bin liralık dava açtı ve şahsen ben üzüldüm. “Ne yani benim marka değerim 40 bin lira mı?” diye Ravza Hanım’a sitemkâr bir yazı yazdım. Şimdi bu yazıya da kızıp bir daha 40 bin liralık dava açarsa hepten kırılırım. 

Müyesser’e akıllı uslu durmasını söylesem de nafile biliyorum. 9 Eylül’de tahliye olan arkadaşlarım da öyle. Biliyorum onlar da hâlâ eski Türkiye’nin refleksleriyle hareket edip yine mesleklerinin gereğini yapacaklardır. 

Kendileri bilir, benden söylemesi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları