Mine Söğüt
Mine Söğüt minesogut@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Kayıp Bir Devrimin Hikâyesi’

29 Mart 2019 Cuma

Komünist bir deniz subayıyken 12 Eylül öncesi mecburi hizmeti biter bitmez ordudan ayrılan ve uzak yol kaptanlığına başlayan babam, 1986 yılında öldü.
O öldüğünde...
Daha ne Sovyet Rusya dağılmıştı ne de Berlin duvarı yıkılmıştı.
12 Eylül’den sonra sadece altı yıl daha yaşayabilen ve sonsuz bir sol iyimserlikle devrimcilerin “davayı” bir gün muhakkak kazanacağına inanarak bu dünyadan 39 yaşında göçüp giden babam, 90 sonrası yaşanan politik değişimleri görmedi diye onu şanslı bulurum.
Bizim neslin, benim gibi sol ideallerle büyütülmüş ve hayatını o ideallerden nasıl gönüllü olarak vazgeçildiğini görerek sürdürmüş insanlarını da şanssız...
Günlerdir elimde bir kitapla dolaşıyorum. Gazeteci arkadaşım Faruk Eren’in kitabı. Adı “Kayıp Bir Devrimin Hikâyesi”.
Faruk kitabında içinde büyüdüğü devrimci mahalleyi ve çocukluğunun devrimci kahramanı abisi Hayri’yi anlatıyor. Hayrettin Eren 80 sonrası gözaltında kaybolan ilk isimlerden. Annesi Elmas Eren de bu ülkenin ilk Cumartesi Anneleri’nden.
Kitap henüz bitmedi. Daha Hayri gözaltına alınmadı. Gözaltına alındığı Gayrettepe Siyasi Şube’de ortadan kaybolmadı ve ailenin ağır trajedisi daha başlamadı...
Ama olacakları biliyorum. Ve olacakları bilmenin ağırlığıyla üç sayfa daha okuyup kitabı yine bir kenara bırakıyorum. Ve hatırlıyorum.
Çocukluğumu, çocukluğumun İstanbul’unu, evimizdeki politik konuşmaları, sokaklardaki çatışmaları, kulağıma çalınan onca gözaltı ve işkence haberlerini, içinde büyüdüğüm 70’li ve 80’li yılları...
Ve maalesef sonrasını... Sol ideallerden gönüllü vazgeçişleri... Sağ ideallerin pazarlanışını... O pazarlamayı bizzat yapan “eski” solcuların coşkusunu... O coşkunun, medya ve reklam dünyasında hiçbir engelle karşılaşmadan kendi kendisini bitiren bir enerjiye dönüşünü...
Kitap o yüzden bitmiyor bir türlü.
Aklım, “Bir Zamanlar Hasköy’de” bir avuç genç insanın hayalini kurduğu devrim düşlerinin nasıl kâbusa dönüştüğüne takılıyor.
80 sonrası o düşlerin de o kâbusların da beş para etmez idealler ve o ideallerin kaçınılmaz sonuçlarıymış gibi çöpe atılışındaki hoyratlığına takılıyor.
Geçmişle hesaplaşmalarda kullanılan matematiğin, vahşi kapitalizmin ellere tutuşturduğu ucuz Çin malı hesap makinelerinde yapılmasından hiç kuşku duymayan ülke aydınlarının, hem kendilerini hem de ülkeyi göz göre göre nasıl kıyamete sürüklediğine takılıyor.
Ve bunun gibi, artık düşünsek neye yarar, düşünmesek neye yarar emin olamadığım nice şeyi düşünüyorum ve kitabın kapağını kapatıp bir süre derin derin üzülüyorum.
Oysa Faruk kitapta hiçbir şeyi fazla dramatize ederek anlatmıyor.
Tam tersine tatlı bir neşesi, ölçülü bir ironisi ve içtenlikli bir dili var. Belki de o samimiyet yüzünden insanı daha çok etkiliyor, hem kalbinden hem de vicdanından fena yaralıyor.
Kitabın kapağını kapatıyorum ve sosyal medyadaki seçim haberlerine bakıyorum.
CHP’nin Beyoğlu Belediyesi başkan adayı Alper Taş sosyalizmden bahsediyor, devrimci olmaktan, bu halkı içten sevmekten...
Bu halk için arkadaşlarımız çıkarsız yaşamlarını ödedi...” diyor.
Bu halkın içerisinde en çok başı dik alnı açık gezmeyi hak eden bu ülkenin devrimcileridir. Çünkü biz halkımızı hiçbir zaman aldatmadık. Hırsızlık yapmadık. Yolsuzluk yapmadık. Rüşvet almadık. Alnımız ak. Biz çıkıp bu memlekette konuşamayacağız da bu halkı soyup soğana çevirenler mi konuşacak?” diyor...
Sözleri, yanmış bir dağda, ölmüş gibi görünen kapkara topraktan inadına fışkıran minik yeşil bir bitki gibi...
Beyoğlu için seçtiği adaya bakıp, “Kafası karışık ana muhalefet bile aslında neyin gerçekten değerli olduğunu bal gibi biliyor” diye düşünüyorum.
Aslında neyin değerli olduğunu bilmek... Bu hiç de küçümsenecek bir kıvılcım değil.
Kıssadan hisse...
Eğer yakın tarihi tanıklıklardan ve yaşanmışlıklardan öğrenmeye/hatırlamaya kıymet veriyorsanız Faruk Eren’in kitabını mutlaka okuyun.
Ve eğer tutarlı ve bilinçli bir “oy vermeyen” değilseniz, sadece “artık oy vermem” diyenlerdenseniz, bence istemeye istemeye de olsa gidin bir kez daha bir oy verin.
Bugüne kadar istemeye istemeye neler neler yaptınız, neler neler yaşadınız...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları