Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Taze ve Bayat İnsanlık

13 Ekim 2013 Pazar
Taze ve Bayat İnsanlık
Dostluklar biter, ölmezsiniz.
Evlilikler, aşklar biter;
yine ayakta kalırsınız. Hatta
yapayalnız bile mutsuz olur,
ama yaşayabilirsiniz. Oysa
beslenmeden yaşayamazsınız!
Bu rasyonel gerçekten yola
çıkarak, insana ömür boyu
aralıksız eşlik eden biricik
olgunun “besin” olduğunu
söylemek, sanırım metafor bile
sayılmaz.
Ama bu basit gerçeğin
ötesinde, insanlar ve besinler,
ömür dediğimiz zamana karşı
sınav sürecinde de şaşırtıcı
bir benzerlik gösterir: Besinler
de başlangıçta insanlar gibi
tazedir. İnsanlar da besinler gibi
bayatlar.
Gözlemin ilginç yanı da tam
burada, insanlar için “yaşlı”,
besinler için “bayat” diye
betimlediğimiz süreçte ortaya
çıkar.
Kimi insanlar, üzerlerinde
iz bırakan yıllardan olgunluk,
dinginlik, bilgelik damıtır;
zamana dayanıklı bir şarap gibi
tadı artarak yaşlanır.
Kimi insanlar ise, bayatlayınca
bozulan yiyeceklerin yaşam
sürecini izler. Bunları gençken,
taze yemekler gibi, ister lezzetli
olsun, ister lezzetsiz, yer ya da
çekerseniz, zehirlemezler.
***
Ama bayatlamaya başlayınca
tatları değişir. Yaşlandıkça,
mantarların sardığı yiyecekler
gibi bozulma sürecine girerler.
Bencillikleri, kendilerinden başka
her şeyi gözden çıkaracak
kıvama gelir. “Benden sonra
tufan”cılıkları zirve yapar.
Başkalarına kalacak dünya,
umurlarında değildir. İşte o
zaman bu insanlar, tıpkı küflü
besinler gibi zehirlenerek
çürürken,
çevresine de
zarar verir hale
gelir.
Çevrenize
bakınız. Gerçek
bal gibi, reçel
gibi, pekmez,
şeker gibi
yaşlanan,
hatta zaman
içinde tatlılaşan
insanlar; tuz
gibi, sirke gibi
sert lezzetini olduğu gibi
koruyanlar, hatta tahin
ve zeytinyağı kıvamında, hafif
bayatlasa da daima üste çıkmayı
beceren yaşlılar görürsünüz.
Ama küflü beyinleriyle asıldığı
yaşamı ve çevresini çürüten,
zehirleyenleri de görmeniz,
kaçınılmaz...
***
Deniz Baykal, CHP’nin
yirmi yıllık ömrüne hükmetti
ve eğer özel hayatıyla ilgili bir
video devreye girmeseydi,
hükmünü en az İsmet İnönü
kadar (34 yıl) sürdürmek üzere
programlamıştı, kendisini.
İlk zamanlar parlak, başarılı,
birikim ve etik sahibi bir
siyasal önderken, zamanla
birincil amacı, uğraşı, savaşımı
CHP’nin başkanlık makamında
kalmak hırsına dönüştü. Bu
uğurda partinin küçülmesi,
atıllaşması, yeni oluşumlara
açılması, örgütün içinin
boşalması, umurunda bile
olmadı. Bir süre sonra iktidara
gelmek hevesi bile kalmadı.
Seçim kampanyalarında öyle
Türkiye’nin her köşesini falan
da turlamazdı. Ama sabah
koşularını aksatmazdı! Adeta
muhalefete mahkûm ettiği
CHP’de iktidar olmak ona
yetiyordu. Türkiye’nin kurucu
partisi eriyip gidiyormuş ne
gam, batışı nasılsa kendi
ömrünü aşardı, öyle bir hesabı
vardı.
Kendisine öyle güveniyordu
ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
şeriat devleti kurmak üzere
yola çıkanları durduracak
son kurumsal önlemi, Tayyip
Erdoğan’ın siyasal yasak
engelini bizzat
kaldırdı, milletvekili
seçilmesinin önünü açtı.
HHH
Deniz Baykal, şimdi Antalya
milletvekili. “Bir yıl içinde tasfiye
olur” dediği Tayyip Erdoğan 11
yıldır Başbakan. Türkiye, artık
resmen dinci, cinsel ayrımcı,
baskıcı, hukuksuz bir despotluk.
Sorarım size, bu süreçte Deniz
Baykal, hem de eski muhalefet
lideri sıfatı taşıyan bir milletvekili
olarak; Türkiye’yi adım adım
ortaçağa taşıyan iktidar
uygulamalarını eleştirmek için
kaç kez Meclis kürsüsüne çıktı,
hangi haksızlık, hukuksuzluk,
yolsuzluk hakkında söz söyledi,
soru önergesi verdi?
Ama hâlâ CHP ile uğraşmayı,
kendisine yâr olmayan partiye
içerden sabotajı sürdürüyor!
Son hırsı, CHP’ye milletvekili
olduğu Antalya’nın ondan
sorulduğunu kabul ettirmek ve
partinin, belediye başkanlığına
Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın,
zaten seçimleri kazanma şansı
da çok yüksek şimdiki Başkan
Mustafa Akaydın yerine; CHP’li
bile olmayan, düpedüz merkez
sağcı Hasan Subaşı’nı aday
göstermesini sağlamak.
Antalya’nın DYP’li eski
Belediye Başkanı Hasan Subaşı,
saygın bir politikacı, ilkeli bir
demokrat olabilir. Ama sol
görüşte değildir. 2010’daki
referandumda “evet” oyu
kullanacağını açıkça söyledikten
öteye AKP’ye yanaştığı
konuşuldu. 2011’de DP’nin
kayıtlı üyesiyken, MHP’ye sıcak
baktığı yazılıp çizildi.
Deniz Baykal,
bitmeyen hırsıyla CHP
ile içten içe uğraşmaktan
vazgeçmeyeceğine göre;
umarız Kemal Kılıçdaroğlu,
Baykal’la uğraşmamak için
Antalya’yı feda etmez!
***I
Antalya 50.
Altın Portakal
Film Festivali,
görkemli bir törenle
sona erdi. “Bizim
film”, Serdar
Temizkan’ın
yönettiği Kutsal Bir
Gün’e SİYAD jürisi
oybirliğiyle, Ulusal
Jüri de Görsel
Yönetim dalında 2
Altın Portakal ödülü
verdi.
Vallahi 1 dakikalık
minik bir “uvertür”
rolü üstlendiğim
için söylemiyorum,
Kutsal Bir Gün,
fazlasını hak
ediyordu. Ama
Ulusal Jüri, yarışan
yapıtları sinema
kalitesinden çok,
sosyal ve siyasal
içerik anlamında
ödüllendirmeyi
yeğledi. Çarşamba
günü bu konuyu ve
Kutsal Bir Gün’ün
oyuncusu olup,
uğradığı medyatik
linç yüzünden ödül
törenine gelemeyen
Gözde Kansu’yuyazacağım.__
Hırslıya soğanmış,
sarımsakmış fark etmez,
yeter ki baş olsun.”
MGK
G N O K T A S



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Avamgart Türkiye 3 Kasım 2024
Ceza ödüldür bazen 2 Kasım 2024
Cumhuriyete doğru 27 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları