Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İran Burun mu?(*)

27 Ağustos 2014 Çarşamba

2011’de İran katı bir ambargo altındaydı.
Durduğu yerde artan petrol stoklarını satamayan İran Petrol Bakanlığı ambargoyu delmek için kıvranıyor, ülke yurtdışından ithal zorunda olduğu ihtiyaç maddelerini satın almak için döviz bulamıyordu. Çaresiz, özel şirketlerin de petrol satışına izin verildi.
Başta Babek Zencani, işadamları milyarlarca dolar değerinde petrol satın aldılar ve ambargoyu delerek, yani uluslararası kararı çiğneyerek, dolambaçlı yollardan satmaya başladılar. Bu dolambaçlı yollardaki satış vahaları arasında en önemli duraklar, BAE’de Dubai, Malezya, Tacikistan ve Türkiye idi. Buralara oluk oluk paralar akıp, geçip giderken epeyce aracıyı da suluyordu.
Bizim yalnız ve bir zamanlar güzel ülkemizin iktidarı, zaten işin içindeydi. Ama başımıza sarılan belayı deşifre etmesi gereken ulusal muhalefet de mışıl mışıl uyurken Amerika Birleşik Devletleri’nin gözleri tekerlek gibi açıldı, bakışları tehdit doluydu:
İran’a konulan ambargoyu delmek uluslararası yasalara göre suçtur deyip delen ülkeleri “kara liste”ye, aracılık yapanları da izlemeye aldılar.
Babek Zencani, olacakları önceden kestirmiş, kurnazca davranıyordu. Dondurulan mal varlıklarını garanti gösterip yeni krediler alıyordu. Ama milyar dolarlar ve altın dolu uçaklar da İran’a inmiş oluyordu.

***

2013 yılı başında İran’da yayımlanan Aseman dergisi yazarı Rıza Zandi, Babek Zencani ile bir söyleşi yaptı. Söyleşiye bakılırsa, Zencani’nin gerçeküstü sayılacak garip yaşamında kurduğu ilişkiler ağı, içinden çıkılacak türden değildi. Çünkü bu söyleşi, zatı İran kamuoyuna tanıtmak amaçlı değil, çok yakında suçlanacağını bildiği yolsuzlukta Türkiye’nin rolünü vurgulamak ve başta ABD, uluslararası kamuoyuna ihbar etmekti.
Ne diyordu Zencani?
“Türkiye’ye geldim, deri işi yaptım, işlerim kötü gitti. İran’a döndüm. Hapse girdim. Sonra tekrar Türkiye’ye geldim. İsmini açıklayamayacağım bir bankadan kredi aldım. Şirketler kurdum. Tekrar İran’a döndüm. Merkez Bankası Başkanı Nurbahş’ın şoförü oldum. Onun bilgisi dahilinde dolar sattım...”
İnsanın, okurken Kibariye’nin annesi gibi “Şöföööör!” diye bağırası gelen söyleşinin satır aralarındaki gerçekse şöyleydi:
Babek Zencani, İran MB Başkanı Nurbahşın şoförü olarak dolar satarken bile, aslında Türkiye’den İran Devrim Muhafızları’nın hizmetindeki Hatemü’l Enbiya Şirketi adına olağanüstü büyük miktarda inşaat malzemesi ve iş makineleri alıyor, bu malların bedeli de o dönemde Halk Bankası’na yatırılıyordu.
Başka bir deyişle Zencani bu söyleşiyle Batı istihbarat ağına “Ben ambargoyla boğulan vatanım İran’ın bir fedaisiyim” mesajı gönderiyordu. Söyleşinin yayımlanmasına izin veren İran da aynı odaklara, yaşamak için ambargoyu delmek zorunda kaldığını, ama petrol parasının asıl “kara para”ya dönüşen bölümünden Türkiye’nin sorumlu tutulması gerektiğini sezdiriyordu.

***

Babek Zencani, 17 Aralık 2013 operasyonundan az önce Türkiye’den kaçtı. 13.5 milyar dolar serveti olduğu iddia edilen bu zat, paralarını çıtır çıtır yiyeceği Bahamas Adaları’na mı kaçtı? Kimsenin elinden alamayacağı Rusya’ya mı kaçtı? Hayır. Sanki “vatanım İran’ın fedaisiyim” sezdirmesini ve Türkiye’ye ilişkin suç ihbarını doğrular gibi, tutuklanacağını bildiği vatanına döndü. Ve İran hükümetine 2.8 milyar dolar borcu olduğu gerekçesiyle tutuklandı.
ABD ve AB’nin izini sürdüğü İran’ın petrol parası 200 milyar dolar tutarında olduğuna göre, zahit Babek Zencani ve dava arkadaşlarının, uluslararası komisyon oranına uygun bir tutarı aracılara dağıttığı açıktı.
İran hükümeti, Alman BND’nin başı çektiği anlaşılan bir istihbarat sürecinde Batı ittifakını, “petrol ambargosunu devletin bekasını sağlamak için meşru nedenlerle deldiğine” inandırdı. Bu başarıda “hışımlı” Erdoğan’a karşı “ılımlı” Ruhani’nin çıkarılması kadar, İngiltere’nin İran’a verdiği desteğin de payı vardı. Ve Ruhani hükümeti, çok hızlı biçimde Ortadoğu’da “güvenilir muhatap” olarak artık güvenilmeyen Erdoğan hükümetinin önüne geçirilmekle kalmadı. Geldiğimiz noktada, İran’a kayıp 2.8 milyar dolarının hesabını Türkiye’den sorması için de yeşil ışık yakıldı. MI-6’nın jargonunda, evet, İran artık Batı ittifakının Jacobson’u ve Türkiye’nin izini “Feromon” salgısından sürüyor.
(*) 24 Ağustos’ta yayımlanan “Türkiye Kokuyor mu?” başlıklı yazımın devamıdır.

G NOKTASI
İran Ticaret Sanayi ve Petrol Odası Başkanı Hamid Hüseyni, Türkiye’de yakalanıp serbest bırakılan Rıza Sarraf’a yöneltilen suçlamalara değgin şöyle konuşmuştu:
“Rıza Sarraf’ın Türk bakanlara rüşvet verdiğini duyunca hiç şaşırmadım. Çünkü öyle olduğu belliydi. Birçok aracı Halkbank’la işbirliği yapmak istedi, ancak banka kabul etmedi. Halkbank sadece Sarraf’la iş yaptı. Son bir yıldır herkes Sarraf’ın Türkiye’de çok iyi bağlantılarının olduğunu ve korunduğunu biliyordu. İran makamları da Sarraf’ı bu nedenle tercih etti.” (Zaman gazetesi, 24 Temmuz 2014)
Daha ne desin?

Kötüpara iyi parayı kovar.”
NICOLAS ORESME  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Avamgart Türkiye 3 Kasım 2024
Ceza ödüldür bazen 2 Kasım 2024
Cumhuriyete doğru 27 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları