Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hepimiz Lütfü, Türkiye Karantina

08 Şubat 2015 Pazar

1960’lı yıllar.
Patnos’ta gündüzleri yemek yenebilecek tek yer var; Köfteci Lütfü. Yörede görevli tüm memurlar müşterisi, Hâkim bey de en saygın müdavimi.
Lütfü, iri yarı bir Artvinli. Patnos’a gelmiş, ekmeğini köfteden çıkarıyor. Dobralığı ünlü. Kimi kez diş gıcırdatıyor, kimi kez kahkaha attırıyor. Ama aklına geleni, ağzı hiç sakınmıyor.
Kurban Bayramı yaklaşmış. Akacak kanın kokusunu mu aldılar nedir, sokaklarda dolaşan köpek sayısı epeyce artmış.
Köfteci Lütfü huylanmış başıboş gezen hayvanlardan.
Belediyeye gidip, şunların bir icabına bakın demiş, he he, demişler, kulak arkası etmişler.
Hani sakınılan göze çöp batar ya, Köfteci Lütfü’nün de korktuğu başına gelmekte gecikmemiş. Sokak köpeklerinden biri Lütfü’yü hart diye ısırıvermiş.
Artık o yıllarda yönetmelik nasıl idiyse; doktor jandarmayla birlikte gelmiş. Lütfü’ye iğne miğne yapmışlar yapmasına da, üstüne bir de nezarethanede karantinaya almışlar.

***

Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş, Lütfü sıkıntıdan kıvranıyor. Bayram geliyor, çoluk çocuk Lütfü’nün eline bakıyor, oysa o köftelerini yapamıyor, satamıyor…
Lütfü, kapatıldığı “karantina” hücresinde bağırmaya başlamış:
“Beni ısıran köpek Hâkim’i de ısırdı! Hâkim beyi de getirin buraya!”
Aklı sıra Hâkim gelirse onu tutamayacaklar, onu tutamayınca Köfteci Lütfü’yü de bırakmak zorunda kalacaklar.
Gürültü patırtı sürünce, Jandarma Komutanı duruma el koymakta gecikmemiş:
“Ne bağırıyorsun böyle?”
Lütfü, sesini alçaltıp: “Komutanım, beni ısıran köpek Hâkim beyi de ısırdı. Onu da getirmeniz lazım...” mantığını tekrar yürütmüş.
Jandarma Komutanı kükremiş: “Ulan, it Hâkimi ısırsa bile devletin Hâkimi kudurmaz, ama sen kudurursun! Kapa çeneni, otur oturduğun yerde.”

***

Devletin hâkimlerini bilmem ama, hukuktan adalet bekleyen herkesin öfkeden kudurmak üzere olduğu kesin. Çünkü milletçe ısırılmadan karantinaya alınacağımız günler yakın, sevgili okurlarım.
Hazırlanan toplumsal karantinanın dayanağı, “İç Güvenlik Paketi” dedikleri “Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu -PVSK- ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”.
Medyadan henüz temizlenemeyen dürüst kalem ve kelâm sahipleri, haklı olarak eleştirdikleri bu tasarı yasalaşırsa neler olacağını madde madde sayıyorlar.
Ana hatlarıyla söylemek gerekirse, muhalefetin her türü şiddetle bastırılacak. Polis yargının görevini üstlenecek. Anında ceza verip infaz edecek. Suç işleyen kamu görevlileri yargılanamayacak. Keyfi gözaltılar, tutuklamalar birbirini izleyecek. İletişim özgürlüğü zaten kısıtlı, tümüyle ortadan kalkacak, vb.
Aklı başında aydınlar, ister istemez böylesi düzenlemelerin en mükemmel biçimde uygulandığı Nazi Almanyası’nı, Hitler rejimini anıyor.

***

Ama benim aklım başımda değil.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bu “İç Güvenlik Paketi”ni hazırlayanların da başlarında hiç mi hiç Alman aklı olduğunu sanmıyorum!
Dolayısıyla aranan aklın, Batı’da değil Ortadoğu’da, AKP hükümetine daha aşina, kafasının bastığı ve de taklit ettiği Araplarda olduğunu düşündüm.
Bu tasarının görünür gerekçeleri ne?
Bir, kamu düzeni. İki, adı üstünde iç güvenlik.
AKP hükümeti niye 1940’ların Almanya’sını örnek alsın ki? Çağdaşı var, hem de yanı başımızda: Mutavva.
Suudi Arabistan’ın Din ve Ahlak Polisi.
Mutavva, namaza gitmeyenleri kırbaçla götürür. Çarşafı azıcık aralanan kadınları kırbaçlar. Cellat birimi, cuma günleri çalışır. Tek hâkimin kararıyla idama mahkûm edilenlerin kellesini vurur.
Hani dünya IŞİD’in vahşetini kınıyor ya; Suudi Arabistan şeriat hukuku, yargısı, infazıyla tam yüz yıldır IŞİD’in tıpkıbasımı ve kimse bir şey demiyor!
Abartıyor muyum? Peki.

***

AKP milletvekili İsmet Uçma, TBMM’de mahallenin namusuna el uzatanı mahalle halkına “ifna ettirmeyi” önermedi mi? CHP’li Binnaz Toprak da pek münasip demedi mi?
Mutavva bu değilse, ne?
Türkiye’de cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi rağbet yağan el hareketi neydi?
Mısır’daki “Müslüman Kardeşler”in dört parmağı, Rabia işareti.
AKP il kongrelerinin geleneksel onur konuğu kim? Filistin Hamas lideri.
Ekleyin saymadıklarıma, devletimizin IŞİD ve El Nusra için yaptığı fedakârlıkları. Koyun üstüne sınırlarımızın yolgeçen hanlığını…
Anımsayın “Makul Şüphe”nin çoktan yasalaştığını.
Ve düşünün ki Çankaya’dan Atatürk ile Cumhuriyet’i simgeleyen forslar daha birkaç gün önce, hoyratça sökülüp alındı!
“Bilinmeyen bir yere” götürülen o forslar, yüzü Batı’ya dönük Türkiye’nin meçhul bir mezarlığa yollanan cenazesiydi.
Evrensel İnsan Hakları’nın en önemli kurallarından biri; “Herkes adil yargılanma hakkına sahiptir”.
Artık kim bu ülkede böyle bir hak iddia edebilir?
Dolayısıyla Roma Hukuku bitti. Riyad Hukuku başlıyor.
Ufukta karantina. Gel de kudurma.

G N O K T A S I
Türkiye’nin yetkinliği dünya çapında kabul edilen çok az bilim insanı var. Zaten dünya listesine girebilen üniversite sayısı da acıklı. İşte böyle bir entelektüel yoksulluk diyarından, Rennan Pekünlü diye bir üstün zekâ çıkmış, tutmuş dünyada bile az sayıda Astronomi ve Uzay Bilimleri Profesörü olmuş ve değeri, uluslararası platformlarda kabul görmüş.
Peki Türkiye ne yapmış?
Dini siyasallaştırmak projesinde, üniversiteleri dinselleştirmekle görevlendirilen üç beş çocuğun gerçek dışı beyanına dayanarak, suçu yasanın gerektirdiği prosedürü uygulayıp zabıt tutmaktan ibaret öğretim üyesini, hapse tıkmış.
Rennan Pekünlü’yü “eğitim hakkımızı engelledi” diye hapse attıran türbanlı öğrenciler, artık çarşafla bile derslere girebiliyorlar.
Merak ediyorum, acaba aralarından kaçı astronom olacak, uzay bilimine ne katkıda bulunacak ve hangi uluslararası platformda adını duyuracak?

“İnsanlar, çağlar boyunca dinden bir hırs ve haksızlık aracı yaratmıştır.”
JACOB GRIMM  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Avamgart Türkiye 3 Kasım 2024
Ceza ödüldür bazen 2 Kasım 2024
Cumhuriyete doğru 27 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları