Tuzlu suyun izinde

23 Eylül 2015 Çarşamba

İstanbul Bienali’nin dev bir haritası var. Boğaz’ın kuzeydeki en uç noktalarından güneye Adalar’a dek uzanıyor. İki yıl önce esas olarak merkezde konumlanıp kabuğuna çekilmiş gibi görünen Bienal bu yıl Marmara’nın ve Karadeniz’in akıntılarını izleyerek İstanbul’a yayılmış.
Rumeli Feneri’nde Lawrence Weiner, Riva Kumsalı’nda Andrew Yang’ın işleri var. Adalar’da ise işler Büyükada’da yoğunlaşmış. Sivriada’da da Pierre Huyghe’un bir işi olduğu görülüyor haritadan ama oraya nasıl ulaşılır, araştırmak gerek. Bir ev, otopark, tarihi bir sarnıç, oteller, hamam, han odası, kütüphane, Osmanlı Bankası’nın kasa dairesi, Troçki’nin evi, metruk köşkler, balıkçı teknesi ve İDO’nun deniz otobüsü ilginç mekânlardan.
Bienal’de 80’in üzerinde sanatçının 1500’den fazla işi sergileniyormuş. Bunlardan 1000 tanesini tek bir sanatçı, Christine Taylor Patten yapmış. Bienal’de yer alan tüm eserleri görmek isterseniz tuzlu suyu izleyip maceralı yolculuklar yapmanız gerekecek. Örneğin Boğaz’ın kuzeydeki en uç iki noktasındaki ve haritaya bakarsanız birbirine yakın görünen sergi alanları arasında yapılacak yolculuk, eğer deniz yolundan olmazsa oldukça uzun sürecektir.
Bienal’in yoğunlaştığı bölge ise her zamanki gibi Beyoğlu. İstanbul Modern, Galata Rum Okulu ve Arter, karma sergilerle ana mekânlar. Bienal’in 36 mekânından 21’i Beyoğlu’nda. Boğaz’ın kuzeyinde iki, Balat’ta bir, Şişli’de iki ve Kadıköy’de de bir mekânda işler sergileniyor. Beyoğlu’ndan sonra en çok mekân Büyükada’da.
Bienal’i gezmek için tek bir gününüz varsa karma sergilere yönelmeniz ve gününüzü Beyoğlu’nda geçirmeniz normal, ama Bienal’in 1 Kasım’a dek süreceğini göz önüne alırsanız bir hafta sonunu Büyükada’ya ayırmakta fayda var. Ama Bienal’in İstanbul’un bilinmeyen mekânlarını keşfetmeye vesile olacağını fark ettiyseniz çeşitli günlerde farklı yerlere seyahatler yapmak gerekli. Örneğin büyük ustalardan Füsun Onur’un bir balıkçı teknesindeki işini görmek heyecan verici olacaktır.
Özellikle Bienal’in “hayali mekânları” olarak tanıtılan yerler ve oralarda ne bulacağımız da fazla meraklı izleyiciler için kışkırtıcı.
İstanbul gibi bir metropolde bienallerin, festivallerin belirli merkezlerde toplanması kaçınılmaz. Ama bu merkezin hep Beyoğlu olması zamanla tekdüzelik duygusu yaratıyor. Üstelik Beyoğlu’nda kalmak tüm şehre hitap edememek de demek.
Kendisine küratör denmesini istemediği için herhalde klasik deyişle sergi komiseri diye tanımlamamız gereken Carolyn Christov-Bakargiev iyi bir açılım yapmış. Gelecek binallerde Beyoğlu’nun dışında daha çok mekân kullanmakta fayda var. Kadıköy’de, Balat’ta kolayca birden fazla mekân bulunabilir. Bienalle eşzamanlı düzenlenen Cibali Kadir Has Üniversitesi, Maslak Elgiz Müzesi, Rumelihisarı Borusan Contemporary ve Emirgân Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki önemli sergiler, Haliç kıyısında gerçekleştirilen Art International bunun göstergesi. Bir başka açıdan bakıp “Paralel Etkinlikler”le birlikte değerlendirirsek Bienal tüm İstanbul’a yayılıyor da demek olası. İnternette “14b. iksv.org/parallel_events.asp” adresini ziyaret etmeden
Bienal turunuza başlamamanızı öneririm. Pera Müzesi’nde, Salt’ta, Akbank Sanat’ta, Tütün Deposu’nda, Şekerbank Açık Ekran’da da önemli sergiler var. İstanbul’un tüm önemli galerileri de Bienal’le eşzamanlı sergilerle sezonu erken açıyor. Bienal’in Büyükada’daki mekânlarındaki yoğunluğa baktığımızda ise şehir hatları kaptanlarının deyimi ile “tekmil adlar”da bir Adalar Bienali yapılsa büyük ilgi göreceği anlaşılıyor.
Hemen her adasının bir büyük yazarla anıldığı Adalar’da bir edebiyat festivali bile yapılmadığını düşünürsek Adalar Belediyesi’nden ya da kaymakamlığından böyle bir girişimi beklemek büyük bir hayal olur. İş yine İKSV’ye düşer.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları