Sanatın sürekli Expo’sunda

30 Eylül 2015 Çarşamba

Havanın hafif bulanık, zaman zaman yağışlı olmasına rağmen Venedik oldukça kalabalık. Bu kalabalığın içinde bayram tatili için Türkiye’den gelenler de önemli bir yekûn oluşturuyor. Doğan Hızlan’ın “Seyahat programınıza Venedik Bienali’ni katın” (Hürriyet, 15.09.2015) çağrısına uyup bienale giden olacak mı diye düşünmeden edemiyorum.
Venedik Bienali 100 dönümlük iki alanda, Giardini ve Arsenale’de gerçekleştiriliyor ama bu alanlarda yer bulamayan ülkelerin pavyonları ve eşzamanlı sergilerle tüm şehre yayılıyor.
Bienale bu yıl 89 ülke katılmış, 29’u Giardini’de, 31’i Arsenale’de, 29 ülke de şehrin çeşitli yerlerinde pavyonlarını açmış. 44 de eşzamanlı sergi gerçekleştiriliyor. Giardini ve Arsenale’de yer alan ana sergide de 53 ülkeden 136 sanatçının işleri sergileniyor. 159 iş özel olarak bienal için üretilmiş. Türkiye bu yıl ilk kez Arsenale’deki mekânında pavyonunu kuruyor. Ana sergide de Meriç Algün Ringborg ve Kutluğ Ataman Türkiye’yi temsil ediyor.
Türkiye pavyonunu karşılaştırmaya örnek olur diye bienali gezmeye Giardini’den başlıyorum. Bienal ülke temsilleri ve “Altın Aslan Ulusal Katılım Ödülü” ile Eurovision’a benzeyip demodeleştiği gerekçesi ile eleştiriliyormuş. Bence ülke binaları ile genel görünüm “Sanatın Sürekli Expo”su izlenimi veriyor ve bu nitelik olmasa sıradanlaşır. Eurovision’daki gibi ödülde kayırma oluyor mu, bilmiyorum ama San Lazarro Adası’ndaki Ermeni Manastırı’ndaki Ermenistan Pavyonu’nun ödülü hak ettiğini düşünüyorum. San Lazarro hem bir ibadethane hem de müze ve buradaki eserlerle 18 sanatçının işleri karışınca serginin konusu olan “Ermenilik” teması güçlü bir biçimde vurgulanmış.
Doğan Bey mutlu olabilir, çok sayıda olmasa da bienalde Türkiye’den izleyiciler var. Görünüm olarak diğer ziyaretçilerden farkımız yok ama grup halinde olunca yüksek sesle ve hep bir ağızdan konuştuğumuz için ayırt ediliyoruz.
Bienalin Nijeryalı küratörü Okwui Enwezor’un seçimi ile “Dünyanın tüm gelecekleri” temalı ana sergi savaş, sürgün, kirlenme, şiddet gibi siyasi tartışma konularında, bir bölümü oldukça belgeci sayılabilecek işlerden oluşuyor. Çok etkileyici işler de, çok sıradan yaklaşımlar da, konuyla hiç ilgisi olmayanlar da var. Seçimde olabildiğince çok ülkeden katılım sağlamak arzusunun etkili olduğunu düşünüyorum. Kutluğ Ataman’ın işi çok ilgi görüyor ama Sakıp Sabancı’nın 10. ölüm yıldönümü için sipariş edildiği bilinse bu sergiye seçilmesi paradoks olarak değerlendirilir mi, sormamak elde değil. Meriç Algün Ringborg’un minimalist yerleştirmesi ise ana serginin karmaşasında, içerdiği ev içi gizli şiddetle ayırt ediliyor. Ahmet Güneştekin’in San Marco Meydanı’nındaki bienal programı dışındaki sergisinin de ilgi gördüğünü belirtmeliyim.
Çağdaş sanatta öncü ülkelerle sanatta henüz emekleme çağında olanlar bir arada. Ülke pavyonlarında çok özgün işler de var, benzerini görmüştüm ya da çok sıradan diyeceklerimiz de... Bu yıl ilk kez kendi sabit mekânında yer alan Türkiye Pavyonu sergileme için oldukça uygun, geniş bir yer. Sarkis, mekânı çok iyi kullanmış. Tüm dünyada yaşanan savaşın ve terörün kurbanlarına vurgu yaparken Türkiye’nin yakın tarihinde yaşananlarla güçlü bir ifade ile yansıtmış. Sarkis, hem bienal konusuna uyum sağlayan hem de oldukça etkileyici ve güçlü işi “Respiro - Nefes” ile çağdaş sanatta öncü ülkeler arasında sayılabileceğimizi düşündürüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları