AB gazetecilerin özgürlüğü konusunda samimi mi?

02 Aralık 2015 Çarşamba

Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesinin hemen ardından düzenlenen zirvede AB üyesi 28 ülkenin liderleri Başbakan Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi. Bu zirvede Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin, yayımlama özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların ve gazetecilerin haber yaptıkları için hapsedilmesinin de gündeme alınacağı umuluyordu.
Can Dündar ve Erdem Gül de daha tutukluluklarının ilk gününde, Silivri’de kaleme aldıkları mektupta “Düşünce ve ifade özgürlüğü, mensubu olduğumuz uygarlığın vazgeçilmez değeridir. Bu özgürlüğü kullandığımız ve halkın haber alma hakkını savunduğumuz için tutuklu yargılanıyoruz” diye başlayıp “Mülteci sorununa çözüm arzunuzun, Batı dünyasının da temel değerlerinden olan insan hakları, basın ve ifade özgürlüğü hassasiyetinize engel olmayacağını ummak istiyoruz” diye sözlerini bitiriyorlardı.
Can Dündar ve Erdem Gül’ün düşünce ve ifade özgürlüğü çağrılarına Avrupa Birliği’nden somut bir cevap gelmedi. Haberlerden zirvede düşünce ve ifade özgürlüğü sorununun konuşulmadığı anlaşılıyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker durumun farkında olmalı ki mültecilerle ilgili anlaşmanın Türkiye ile “AB’nin insan hakları ve basın özgürlüğü konusunda temel görüş ayrılıkları bulunduğunu gözardı etmelerine yol açmayacağını” söylemiş. Zirvede konuşulmasa da Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıların ve gazetecilerin cezaevinde tutulmasının da Avrupa Birliği’nin gündeminde olduğunu söylüyor AB yetkilileri.
Peki, AB’nin Türkiye’deki insan hakları ihlallerinin, yayımlama özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar hakkında gerçek tavrı nedir? Hemen her olaydan sonra yapılan rutinleşmiş açıklamalar dışında AB’nin Türkiye’ye yönelik bir yaptırımını, girişimini duydunuz mu? AB’nin Türkiye’ye yönelik bir beklentisi olduğunu sanmıyorum. Türkiye’yi AB’ye tam üye olarak almayacakları için düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılara karşı gerçek anlamda bir girişimleri olmadı. İlerleme raporlarında yıllardır tekrar edilen sorunların neden çözülmediğini bile Türk muhataplarına sormadıkları anlaşılıyor. Böyle bir şey olsaydı AB’ye uyuma doğru bir ilerleme kaydedilirdi. Aksine art arda çıkarılan yasalarla, temel haklara aykırı uygulamalarla eskiye nazaran ciddi bir gerileme söz konusu. AB Türkiye için artık “Gerileme Raporu” hazırlasa çok daha iyi olacak.
Türkiye’nin AB üyesi olabilmesi için 10 yıldır müzakereler yapılıyor. Bu müzakerelerde çeşitli fasıllar, bu fasıllarda da aday ülkenin yapması gereken yasal ve idari düzenlemeler var. Bu düzenlemelerle aday ülke fasılda ele alınan alanda AB ile uyum sağlıyor. Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri 3 Ekim 2005 tarihinde başlamış. Bugüne kadar 14 fasıl müzakerelere açılmış. 14 fasıl ise AB Konseyi ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nce bloke edilmiş. AB Konseyi’nde görüşülmesi süren fasıl sayısı da dokuz (bkz. ab.gov.tr/index.php?l=1&p=65). Bunlardan ikisi doğrudan insan haklarıyla ve tabii düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili olan “Yargı ve Temel Haklar” başlıklı 23. ve “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” başlıklı 24. fasıllar. Bu fasıllar tamamlandığında Türkiye’de hapiste gazeteci kalmaz. Çünkü özgürlükçü yasalar çıkarılmış, bağımsız bir yargı kurulmuş olur. AB  Türkiye zirvesindeki pazarlıkta kozların elinde olduğunu gören Türkiye yıllardır dondurulmuş bulunan müzakerelerin başlamasını, yeni fasıllarının açılmasını gündeme getirmiş. AB de bu isteği olumlu karşılamış. Açılması öngörülen fasıl 17. “Ekonomik ve parasal politika”.
Türkiye’den insan hakları ve basın özgürlüğü beklentilerinden vazgeçmediklerini söyleyen AB yetkilileri müzakerelerin yeniden başlaması söz konusu olduğunda da düşünce ve ifade özgürlüğünü konu etmiyor. “23. ve 24. fasılları açalım” demiyor. Ben buradan AB’nin Türkiye’den öncelikli beklentisinin insan hakları ve düşünce özgürlüğü olmadığını, gazetecilerin özgürlüğü konusunda da samimi olmadığını anlıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ara Güler Müzesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları