Tezatlar Ülkesi

09 Haziran 2014 Pazartesi

Türkiye’de yaşananların ne kadar büyük tezatlar barındırdığını daha iyi anlamak için anayasamızın ilgili maddesini okumanın gerekli olduğu kanısındayım. Anayasanın onuncu maddesinden bir alıntı:
MADDE 10 - “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Bu maddeyi okuduğunuzda Türkiye’nin nasıl bir tezatlar ülkesi olduğunu çok daha iyi anlayabiliyorsunuz. Bu maddenin içeriğinin tam olarak uygulanmadığını bütün dönemlerde az çok yaşamışsınızdır. Yoruma bile gerek olmayan bu madde, uygulama esnasında insanın canını sıkacak sonuçlara Türkiye’yi taşımıştır. Siyasetçilerimiz zaman zaman “Anayasanın değişmesi ve halkı kavrayacak, kapsayacak bir hale dönüşmesi” gerektiğini söylerler. Bende kendilerine, yalnızca şu maddeyi bile doğru uygulasalar sorunların ortadan kaldırılabileceğini söylüyorum.
Kanunların uygulanması sırasında gösterilen özensizlik ve (en kibar haliyle) nezaketsizlik, toplumun bir tezatlar ülkesinde yaşadığının en somut göstergesidir. Ergenekon davası ve sonrasında yaşanan bütün davalarda yürütmeye yönelik yapılan tüm taleplerde, yargının bağımsız bir kurum olduğu ve etki edilemeyeceği söylenmişti ama sonradan gördük ki, 17 Aralık’ta yasama faaliyete geçirilerek düzenlemeler de yapılabiliyormuş.
28 Şubat’ta ve öncesinde yaşanan bütün fişlemelerin birer cadı avına dönüştüğünü söyleyen bir siyasi iktidara sahibiz. Hatta AKP iktidara geldiği günden beri insanların yargı kararı olmadan işten atılamayacağını savunarak, YAŞ’ın yargı denetimine açılmasını sağlamıştı ama görüyoruz ki, yürütme yargı kararına bile gerek görmeden işten el çektirebiliyor, hatta işlerine son verebiliyor. O dönemin bir cadı avı olduğunu söyleyen yetkililer şimdilerde, “cadı avıysa cadı avı; biz bu işi bitireceğiz” diyebiliyorlar.
Geçmiş dönemlerde, ülkenin farklı bölgelerinde emniyet güçlerinin daha sert muamelelerde bulunduğunu ve bunun da terörün azmasındaki en büyük etken olduğunu söyleyen büyüklerimiz, sanırım bugün yaşananları farklı bir açıdan yorumluyorlar. Çözüm sürecini yürüten bakanımız, anaların tekrar ağlamaması için emniyet birimlerine, toplumsal olaylarda daha sakin davranmaları gerektiğini emrettiklerini söyleyebiliyor. Ülkenin batısında ise yasal bir gösteri için bile “polisimize her türlü yetkiyi verdik” denebiliyor. Bu sözümden başka bir şey çıkarmaya çalışanlar için bir kez daha tekrarlıyorum: “Herkese hukuk çerçevesinde eşit davranılsın diyorum; nokta.”
Geçen yıllarda güvenlik güçleri, 19 Mayıs kutlamaları yapmak isteyen gruplara karşı, Çanakkale geçilmez mantığı ile savunma yapmakta ve kutlama yapmaya çalışan halkı ise terör örgütü gibi görmekteydi. O yıllardan çok kısa bir süre sonra ise terör örgütü karargâhından ülke içine video konferansı şeklinde canlı yayın yapılmasına izin verilebilmekte ve müdahale dahi edilmemektedir.
Ülkenin laiklik uygulamalarından rahatsız olup, dini anlamda baskı gördüklerini ifade edenler, bugün farklı ibadet yeri taleplerine gözlerini kapatabilmektedirler. Vakıflar ve devlet kaynaklarından desteklenen ibadet yerleri toplumun bir gerçeğiyken, diğer ibadethane taleplerine ise “kendiniz yapın, biz önünüzde engel değiliz” denebilmektedir.
İşin esası, siz hangi anayasayı yaparsanız yapın, kendi içinizde demokrat olmak gibi bir mantığa sahip değilseniz eğer, ülkemizin de “tezatlar ülkesi” olmaktan başka farklı bir seçeneği olamayacaktır. Bir süre sonra tezatlıklar ülkesi olmaktan “ben yaptım oldu ülkesine”, daha sonra da “işinize gelmiyorsa çekin gidin ülkesine”, bir sonra ki adımda ise “mutsuzlar ülkesine” dönüşebiliriz. Bu mutsuzluğunda anayasanın 10. maddesinde belirtildiği üzere herkese eşit davranacağı kesin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları