Üç Yiğit Ölmüş Diyeler

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Geçen hafta içinde televizyonlardan son dakika alt yazısı olarak “Ceylanpınar hudut bölgesinde kaçakçılarla askerler arasında çıkan çatışmada bir asker şehit oldu, iki asker yaralandı” diye bir haber geçtiği anda beynimden kaynar sular aktı. Açıklamanın veriliş tarzına mı kızsam, daha sonra yapılacak yorumları şimdiden bildiğimden peşinen mi kızsam, yoksa aylardır bunun yaşanacağını söylemekten dilim damağım kurudu mu desem, inanın bilemedim.
Aradan 24 saat geçti ve çatışma sonrası çıkan son tablo yürekleri dağladı; üç askerimiz şehit oldu. Çatışmaya karışanların kaçakçı değil, PKK/ PYD’li teröristler olduğu ortaya çıktı. Ama işin içinde kafama yatmayan bazı soru işaretleri vardı. Ben de, bunları öğrenmek ve birinci ağızdan dinlemek adına, Genelkurmay’dan izin alarak Ceylanpınar’a gittim. Bütün herkes Gazze’ye angaje olduğundan ve kendi Ceylanpınar’ımıza fazlaca eleman kalmadığından da benden başka ilgilenen de olmamıştı. Maazallah, çözüm sürecine zarar verecek bir şey haberleri olmadan yayımlanırsa ve sonra da tepki alırlarsa kariyer planları nasıl etkilenebilirdi insanların değil mi?
Neyse, gidip gördüğüm sahne o ki aslında, “Üç yiğit ölmüş diyeler/soğuk su ile yuyalar” misali… TSK mensupları bütün imkânları ile hudut hattında seferberlik durumu ilan etmişçesine çalışıyorlar. Onlar, karşıda meçhulün olduğu birileriyle mücadele ediyorlar. Gelenin mülteci mi, kaçakçı mı yoksa eli silahlı olan ama kim olduğu bilinmeyen bir gruptan mı diye kör karanlıklarda araştırarak bulmaya çalışıyorlar. Eskiden sadece hudut kısmına bakarak görev yaparlarken şimdilerde artık gerilerini de kollamak zorunda hissediyorlar kendilerini.
Konuştuğum kişilerin rütbesi albaydan ere kadardı ama yürek olarak aralarında bir milim fark yoktu. Son yaşanan olayda da hem bu yüreği, hem de bu meçhul düşmanla uğraşmanın zorluğunu size anlatmak isterim: Üç yiğit vatan evladı, “vatan namustur” diye çıktıkları görevde, bu görevi layıkıyla yapmak için uğraşmışlar. Geri bölgede çobanlık yapan biri, bir kişiyi yakaladıklarını söylemiş. Askerlerimiz nöbet yerinin yakınında olan bu yere giderek şahsı, çobanın elinden almak üzereyken çobanlar, “ileride birkaç kişi daha var, dikkatli olun” demeye kalmadan, yaklaşık 15 metreden iki silah ile ateş altına alınmışlar. Yani, Kandil’in ve uzantılarının söylediği gibi pusuya düşürülen bir terörist grup yok, aksine, arkadan sinsice yaklaşan ve birilerinin sırtlarından vurdukları askerlerimiz var. Ardından çatışmalar başlıyor ve bundan sonra işin şekli de değişiyor...
Birkaç dakika sonra takviyeye gelen kobra zırhlı araçları, Suriye-Türkiye sınırını teşkil eden demiryolu üzerinde bir grubu tespit ediyorlar. Takviye grubu, bunun mülteci olup olmadığını anlamaya çalışırken hem PYD bölgesinden, hem de binalarından ateş altına alınıyorlar. O an ağır silah ve el bombaları kullanıyorlar. Burada tuzağa düştüklerini fark etmeden gruba doğru giden uzman çavuşuna yardıma giden Hataylı Arapçayı iyi konuşan Adem Dövüşgen isimli bir askerimiz daha var. “Yerinde kal” emrine aldırmadan komutanının yanına sıçramaya çalışıyor ve bu askerimiz de burada şehit düşüyor. Sonrasında öldürülenler karşıdan kişiler…
Benim size, bu yaşanan olayı hikâye gibi anlattığıma bakmayın sakın, çünkü bu olay, her gece başka bir yerde tekrar yaşanıyor. Sorunlu 1600 kilometrelik hudut hattınızı, yalnızca Türk askerlerinin koruduğunu bir düşünsenize? İsterseniz nasıl koruduklarını bir de benden dinleyin. Siz, IŞİD diye buralarda yüksek voltajlı atıp tuttuğunuzda onlar yüz yüzeler ve insanların yaşadıkları dramları seyretmekten yorulmuşlar. Yakılan köyleri, kaçırılan insanları ve dramları hudutun başka bir yanından seyretmek zorunda kalmışlar. Bizim rahat uyuduğumuz saatlerde onlar, gecenin kör karanlığında durumu anlamaya çalışıyorlar; siyasetten uzak, mezhepsel, dinsel ve etnik kavramlardan uzak bir yaşam kurmaya çalışıyorlar. En düşük rütbelisinin bir haftada hududu denetlemek için yaptığı kilometre ise binli rakamlar… Yok, ama siz bu yapılanları çok önemsemeyin, “zaten onlar yapmak zorunda” deyin; yok yok, hatta sizin için başka yerlerde yaşananlar daha değerli olsun; Yok ama yok, onlar bizim ne kadar değerli olduklarımızı bildiklerinden yiğit oluyorlar.
“Bir yiğit ölmüş diyeler/ soğuk su ile yuvalar…” En azından siz “yiğit” '6Flarak öldünüz, peki ya bizler?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları