Hoş Geldin Komutanım

10 Mart 2014 Pazartesi

Söze İlker Başbuğ’un Silivri Cezaevi’nden çıktığında yaptığı açıklamadan kısa bir alıntı yaparak başlamak isterim: “Cezaevi, acı, ıstırap, çile çekmektir. Ama bütün bunlara rağmen şu an içimde hiçbir şekilde nefret ve intikam duyguları taşımıyorum, çünkü bunu duyanlar aslında kendilerini de bir felakete sürükler. Nefreti sevgi alt eder. Biz öyle yetiştik. İçimiz sevgi dolu.” Öncelikle aramıza hoş geldiniz komutanım. Siz içerdeyken biz dışarıda neler yaşadık bir de bizden dinleyin istedim o yüzden de size kısa bir mektup hazırladım.
“Aramıza hoş geldiniz diyerek saygılarımı sunuyorum. Sizi sevdiklerinizin arasında görmek bizim için büyük bir mutluluk. İnşallah geri kalan hayatınız başka bir acı yaşamadan sürer. Siz cezaevindeyken aslında bizler de gök kubbe altında başka bir esaret yaşıyorduk. Bizi yetiştirenler, haksız yere onursuzlukla suçlanan bir yaşamın asıl esaret olduğunu ifade ederlerdi. Silivri’de arkadaşlarınızla omuz omza otururken bizler darbeci olmakla, NATO ordusu olmakla, hainlikle ve olan olmayan bütün hataların sorumlusu olarak gösterildik. Ne yaptıysak, ne söylediysek bizleri suçlayanlar için çok fazla bir anlam ifade etmedi. Görevdeki arkadaşlarımızla bizler bu anlamsız süreçte ne yapacağımızı bilemez bir hale geldik. Silah arkadaşlarınızın birçoğu zorunlu hizmetin dolması ile birlikte mesleklerinden kırgın bir şekilde ayrıldı. Ülkede milyonlarca işsiz olmasına rağmen TSK’deki boş kadrolara başvurular oldukça sınırlı kaldı. On yıl önce üniversite sınavlarında yüksek puanla girilen harp okullarına şimdilerde çok düşük puanlarla girilmeye başlandı. Ordu içerisindeki silah arkadaşlarınızın arasına maalesef kara kedi girdi. Çocuklarımız iş başvurularında insan kaynaklarının karşısına geçtiklerinde anlam veremediğimiz sorulara maruz kalmaya başladılar. 17 Aralık tarihine kadar olan süreçte meslektaşlarınız olağan şüpheliler durumundaydılar.
Kusurumuza bakmayın, çıkar çıkmaz size böyle haberler vermek istemezdik, ama neler olup bittiğini bir de bizim ağzımızdan duymanızı istedik. Silivri’deyken sizin bol miktarda okuduğunuzu ve kitaplar hazırladığınızı biliyoruz. Muhtemelen basını da takip etme fırsatı bulduğunuzu düşüyoruz. Bu söyleyeceklerimizi lütfen size akıl vermek olarak algılamayın. Ama söylemezsek de dilsiz şeytan oluruz. Sizin yetiştirdiğiniz birçok subay Askeri Casusluk’ ve ‘Balyoz’ gibi davalar sebebiyle mesleklerinde yükselme şanslarını kaybettiler. Onlar sizden biraz farklı olarak hem içerde geçirdikleri yıllarını hem de geleceklerini kaybettiler. Bizler sizin kadar affedici olamayabiliriz. Çünkü geleceği ellerinden alınan yalnızca meslektaşlarınız değil; bütün sevenleri. Siz içeride olduğunuz dönemde meslektaşlarınız sevdiklerinden bazılarını ancak kara toprağa verirken görebildiler. Birçoğu bu onursuzlukla ithamı kaldıramadıkları için aramızdan ayrıldılar. Zaman tabii ki önemli bir kayıptır. Ama bizi asıl üzen suya yazı yazmış olduğumuzu görmek oldu. Aslında boşa giden yalnızca içerde geçirdiğimiz zaman değilmiş, biz aslında dışarıda da boşa kürek çekmişiz. İşin özü biz de sizin gibi nefret ve intikam duygusu beslemiyoruz, ama affedici de değiliz. Bize hakaret dolu sözler sarf edenlere ne bu dünyada ne de öbür dünyada hakkımızı helal etmeyi düşünmüyoruz. Bu hakkın da yalnızca bize ait olduğuna da inanmıyoruz. Çünkü aramızda olmayanların sözcüleri değil, yalnızca emanetlerinin bekçileriyiz. Her bir meslektaşınızı içerden çıkartmak için vereceğiniz demokrasi yolculuğunuz şimdiden hayırlı olsun. Teğmen Mehmet Ali’yi ve onun gibi nice suçsuz yatanı dışarıda, sizin yanınızda görmek istiyoruz.”
Saygılarımla!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları