Melis Alphan

Aile ve Çalışma Bakanlığı neden birleşti?

23 Temmuz 2018 Pazartesi

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ile birleştirildi ve bakanlığın ismindeki ‘Sosyal Politikalar’ yerine ‘Sosyal Hizmetler’ geldi.
“Sosyal hizmetlerin bir bakanlığın ismi olması olumlu. Ama ‘Sosyal Politikalar’ bundan çok daha ileri bir isimdi, onu söyleyeyim” diyor Lefke Avrupa Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, “Çünkü sosyal politika makro bir şeydir; sosyal politika sosyal hizmeti de planlar, daha kapsayıcıdır.”
1990 yılında kurulan Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı, 2011’de kaldırılarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu ve kadın sorunları ailenin içine hapsedildi. Şimdi bir de Çalışma Bakanlığı buraya eklemlendi ve Çalışma, Sosyal Hizmetler ve Aile Bakanlığı kuruldu. Kadın örgütlerinin yıllardır yaptığı ‘Kadın Bakanlığı’ çağrıları cevapsız kaldı.
Kadın Cinayetleri Platformu’ndan Gülsüm Kav, Bakanlığın ‘o yetersiz bulduğumuz’ halinin bile ortadan kaldırılmasının kadınlarla ilgili sorunların gündeme gelmesinde büyük zorluk yaratacağını belirtiyor: “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın bakmak zorunda olduğu birçok görev alanı vardı; kadınlar, çocuklar, engelliler, gaziler, şehit yakınları, yaşlılar... ‘Bütün bunlar içinde kadınların can meselesi araya kaynıyor, sıra gelmiyor’ diyorduk. Halihazırdaki bakanlığın yine çok fazla görev alanı olan bir bakanlıkla birleşmesi, daha önce görmediğimiz raddede bir bürokrasi yaratacaktır.”
Türkiye’de kadınların yüzde 70’inin üretimden sürgün edildiğini, kadınların toplam istihdamdaki yerinin sadece yüzde 30 olduğunu unutmayalım. Kav, tarih boyunca baskıcı rejimlerde -hele de şu andaki gibi ekonomik kriz koşullarındakadın işgücü ile bunun nasıl düzenleneceği meselesinin hep merkezde olduğunu anlatıyor: “Kadınların istihdam ediliyor gibi gösterilmesi, edilemiyorlarsa da rızaları alınarak aile ocağına dönmelerinin sağlanması bu tarz bir bakanlık birleştirmesiyle daha kolay hale gelecektir. Çünkü kriz ağırlaştıkça hanede kadın da çalışmayı daha çok isteyecek; mecburen esnek, güvencesiz işlere razı gelecek. Çalışmayan kadının ise evde iş yükü artacak. Çocuk bakımı daha fazla üstüne kalacak. Zaten iyi bir şey gibi sunulan süt izni gibi meselelerde iş bırakıp eve dönen önemli bir oran var.”

Kadro kimlerden oluşacak?
Bakanlığın ismindeki ‘Sosyal Hizmetler’e gelirsek...
Hablemitoğlu, Türkiye’de uzun yıllar üniversitelerde sosyal hizmet bölümleri açılmadığını, Fatma Şahin’in bakanlığı döneminde uzmana ihtiyaç duyulduğunun fark edildiğini anlatıyor: “Neredeyse her ilde bir üniversitede 4 yıllık sosyal hizmet bölümü açıldı. Her üniversitede bu bölümün ön lisans programları açıldı. Çok fazla arz oldu. Ve bu arz ihtiyaç planı yapılmadan gerçekleşti. Çocuklarımız önceden kolaylıkla devlet kadrolarına atanabilirken şu anda işsiz konuma düştüler. Bu mezunlar verilmeye çalışılırken sosyal hizmet kadrolarında sosyolog ve psikologlar çalıştırıldı. Böyle olunca çocuklar yine açıkta kaldılar. Yani katmerlendi sorun. Epey kısmı dışarıdan hizmet alımı şeklinde çalıştırılıyorlar. Bu da bir taşeronlaşma anlamına geliyor.”
Akla şu sorular geliyor:
Bakanlık kadroyu nasıl oluşturacak? Sosyal hizmetin bu kadar açıkta olan mezununu istihdam edebilecek mi?
“Eğer bunu yapamayacaksa bu iş hiçbir işe yaramaz. Çünkü sosyal hizmetin sosyal hizmet bakış açısıyla yürütülmesi gerek. Almanya’nın bugün Almanya olmasını sağlayan ve kapitalist sistemin dayatmalarına rağmen hâlâ Avrupa’daki en iyi sosyal hizmet sistemini sürdürebilmesinin en önemli nedeni sosyal hizmet konusunda aşırı hassas olması ve asla taviz vermemesi” diyor Hablemitoğlu.
Türkiye’de sosyal hizmetlerin ‘devlet hayırseverliği şeklinde’ yürütüldüğüne, oysa devletin hayırseverlik gibi bir subjektif niteliği veya eylemi olamayacağına vurgu yapıyor: “Devlet objektif ölçütler getirerek, nesnel, elle tutulur gözlemler yaparak, bunları raporlandırarak bir yardım sistemi kurar, o kadar. Ne yazık ki şu anda Türkiye’de yürütülen yardım sistemi hayırseverliğe evrilmiş durumda.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Saygısız bir toplumuz 27 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları