Mehmet Ali Güller

Özal-Çiller-Erdoğan devleti

06 Kasım 2021 Cumartesi

Mehmet Eymür yine sahnede. Yeni şey söylemeden, 40 yıldır söylediklerini tekrarlayarak yine gündem oldu, konuşuldu, tartışıldı.

Oysa Eymür, bunlardan fazlasını, MİT’ten atıldığında, MİT’in arşivini çalarak gittiği ABD’de kurduğu “atin” adlı internet sitesinde yazmıştı.

O nedenle Eymür’ün söyledikleri ve basında “yeniymiş” gibi tartışılan konular üzerinde durmayacağız. Ancak Eymür’ün anlattıklarından hareketle bir “devlet analizi” yapmaya çalışacağız.

HUKUKSUZ DEVLET

Devletin en önemli kurumlarından olan MİT’te üst düzey yöneticilik yapmış; 12 Mart, 12 Eylül ve 90’ları devlet görevlisi olarak geçirmiş Mehmet Eymür’ün iki sözü, “devlet” ve “devlet görevlisi” anlayışının tipik yansımasıdır:

- “Benim gözümde devlet her şeyi yapabilir, meşrudur, ama menfaat varsa” (T24, 4.11.2021).

- “Başka türlü konuşma imkânı yoksa işkence olabilir, çünkü çok inatçı tipler var!” (T24, 5.11.2021).

Bu iki cümleden de anlaşılacağı gibi, Eymür’ün devlet anlayışı, “hukuk devleti”ni değil, “hukuksuz devleti” işaret ediyor. Daha doğrusu, Eymür’ün tarif ettiği devlet, Türk hukukuna değil, Gladyo hukukuna bağlı devlet anlayışını ortaya koyuyor.

GLADYO REJİMİ

Anlattıklarının toplamından hareketle Ermür’lerin görevlisi oldukları devlet şudur:

- 12 Mart’ta ve 12 Eylül’de işçilere, solcu öğrencilere, Atatürkçü askerlere düşmandır.

- Çatlı’dan Çakıcı’ya, ülkücü mafyayı kullanmıştır.

- Yeraltı dünyasıyla (mafya babalarından kumarhanecilere) içli dışlıdır.

- Terörle mücadeleyi yürütme biçimiyle, terörden nemalanmalar doğurmuştur.

- Siyasilerin şahsi işlerinin “temizliğinde”, resmi görevlileri kullanmıştır.

- Neo-liberal ekonomi sistemine eklemlenmiştir.

- En önemlisi de “Küçük Amerika” olma hedefine göre kurumlaşmıştır.

ERDOĞAN REJİMİ 12 MART’TA BAŞLADI

Eymür’ün anlattıklarındaki devlet, bir bütünlük gösteriyor: 12 Mart’tan günümüze, aslında 50 yıl boyunca devlet, ton farklılığına rağmen hep aynı renktir.

Erdoğan’ın Kenan Evren övgüsü, AKP iktidarının Özal’ın ekonomisini uygulamayı sürdürmesi, Çiller ile Ağar’ın AKP cephesinde konumlanması, Çakıcı’lara AKP-MHP ittifakının parçaları olarak pozisyon verilmesi ve kısacası aynı isimlerin Özal, Çiller ve Erdoğan dönemlerinde el üstünde tutuluyor olması, o 50 yıllık bütünlüğe işaret ediyor.

Erdoğan rejimi Türkiye’ye paraşütle inmedi. 12 Mart’la başlayan, 12 Eylül’le biçimlenen ve 90’larda gelişen rejimin taçlanmasıdır gerçekte: 12 Mart süreci çıktısı olarak TÜSİAD’ın (egemen sınıf) 24 Ocak ve 12 Eylül’le inşa ettiği rejimin direksiyonu, yine TÜSİAD’ın desteğiyle 2002’de Erdoğan’a devredildi (TÜSİAD’ın, Erdoğan’ın direksiyonu fazla kırmasından rahatsızlık duyduğu çıkışı bu gerçeği değiştirmiyor.).

Siyasal İslamcılık Türkiye’nin Atlantik kampına girmesiyle tohumlandı, 12 Mart’ta filizlendi, 12 Eylül’de fidan oldu ve 90’larda ağaca, sonrasında da ormana dönüştü.

Demokrasi, cumhuriyetçilik ve laiklik bu süreç boyunca, sürecin aktörlerinin tümünün büyük-küçük katkısıyla tırpanlandı.

SİSTEM DIŞINA ÇIKMA SORUNU

Seçim tartışmalarının yapıldığı şu günlerde, meseleye salt “Erdoğan iktidarından kurtulmak” diye bakmanın eksikliğine dikkat çekmek amacıyla bu 50 yılın bütünlüğüne işaret ediyorum.

Türkiye’nin önündeki sorun, sadece Erdoğan iktidarından değil, bir bütün olarak rejim ve düzenden kurtulmaktır; sistem dışına çıkmaktır. Erdoğan’dan kurtulan ama sistemi devam ettiren anlayış, sadece kötü bir restorasyondur ve geleceğin doğru inşası açısından bir çıkmazdır.

Erdoğan iktidarıyla birlikte rejimden ve düzenden “toplam kurtulma” perspektifi, Cumhuriyeti yeniden devrimci bir programla inşa etmenin öncelikli şartı ve aşamasıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları