Hadi bugün bir yamalı bohça yapalım

01 Eylül 2024 Pazar

Sevgili okurlarım bugün biraz her telden çalmayı karar verdim. Öncelikle bu haftalarda beni etkileyen bir fotoğraftan söz edeceğim. Fotoğraf şöyle; inekler sıralanmış, yemliklerine doldurulmuş yemlerini yiyorlar. O da ne yemlikler ağzına kadar sivribiberle dolu, bir diğer fotoğrafta yemlikler domatesle tıka basa doldurulmuş. Şaşırıyorum bizim kilosunu en düşük 40 liradan aldığımız bu besinler artık hayvanların olmuş. Tam o sırada karşıma bir fotoğraf daha çıkıyor, bir çiftçi tarlasındaki mısırları gösterip ahaliye çağrı yapıyor: “Bunlar bedava üşenmeyin gelin alın!”

Ve başka fotoğraflarda çiftçiler traktörleriyle yürüyüşe çıkıp yolları kapatıyorlar. Bu çiftçi eylemlerinin fotoğraflarını ilk kez Fransız çiftçileri eylem yaparken görmüştüm. Bizimkiler nazik. Fransız çiftçiler tarım bakanının evinin önünde durmuş, eve traktörlerinden hayvan pisliği fırlatıyorlardı. Dedim ya bizimkiler nazik, şimdilik bok fırlatan yok. Bir kısmı ürününü satmayıp hayvan yemi olarak kullanıyor, kimileri bedava veriyor ve sadece yürüyorlar. Onların yürüyüşleri yolları kapatsa da yandaş medyada haber değeri yok! Bütün ülkenin çiftçileri yürürken daha kötü haberler duyuluyor: Ziraat Bankası borcunu ödemeyen çiftçilerin tarlalarını satışa çıkarmış. Bu arada devlet büyüklerinin (!) umuru değil. Şu iş yapmadan para kazanan aracıları bile aradan çıkarıp çiftçinin malını direkt satıcıların alması için çalışmalar bile yapılmıyor. 

Ve gübre pahalı, su pahalı, aşı, mazot pahalı. Üstelik tarım bakanı çok ilginç bir gerçeği, bir iş yapmış gibi herkesin karşısında söylüyor: “Bir büyükbaş hayvan yılda 10-12 doğum yapıyor!” Vallahi herhalde büyükbaş tek bir hayvan bile görmeyen, bilmeyen bir tarım bakanımız var.

Sadece çiftçiler mi? Yangın alanlarına otel ve site yapılmasını protesto edenlere OGM’den şöyle yanıt verildi: “O alanlar yangından önce imara açılmıştı.” Ağlar mısınız, güler misiniz artık siz karar verin. 

Bütçesi beş bakanlığın bütçesinden fazla olan Diyanet de kırmızı don giymenin günah olduğunu ilan etmekle meşgul.

Şimdi gelelim şu bekçiler meselesine. Her mahalleye iki bekçi, vallahi billahi ben bu bekçiler ne yapar bilemedim. Eve geç geldiğim zamanlarda özellikle etrafı kollayarak baktım bekçi filan yok. Belli ki o saatlerde açık bir kahvede zaman öldürüyorlar. Ay sonunda da gelsin paralar. Gorbaçov zamanında Sovyetler Birliği’ne davetli gitmiştim. İlk gördüğün havaalanında küçücük bir çöp yığınını yedi kişi süpürüyordu. Kaldığım otelin her katının önünde masada oturan İkinci Dünya Savaşı gazileri vardı. Bir kat görevlisiyle Ural Dağlarında petrol çıkarmak için çalışan bir mühendis aynı parayı alıyordu. “Sovyetler neden battı” diye sorular soranlara pek çok yanıt bulunabilir. Bir katkı da benden: Sovyetler işçi devleti olduğundan devlet, mecburi hiçbir işlevi olmayan acayip işkolları oluşturmuştu. Herkes para alsın diye. Biz onları geçtik. Müftülüklerde çalışanlar sabahtan akşama kadar muhterem vatandaşlarımızdan gelen şu hayati soruları internet üstünden yanıtlıyorlar: “Sakız oruç bozar mı?”, “Kaynana bacağından tahrik olmak doğru mu?”, “Kızım 13 yaşında evlenebilir mi?” Sorulardan sıkıldım siz de bir şeyler ekleyin. 

Şimdi gelelim benim gibi bir yere giderken toplu taşımaları kullanan yurttaşların dertlerine:

Geçenlerde Üsküdar’dan Kadıköy’e giden bir minibüse bindim. O da ne? Minibüsün iki camında sarı üstüne siyah harflerle yazılı yazıyı okuyunca karar verdim, inince şoförü tebrik edeceğim. Neden mi? İlk kez görüyordum ve yazı şöyleydi: “Sayın yolcular telefon sohbetinize arabadan inince devam edin. Burası bir toplu taşıma aracı.” Oh be, öyle çok insan toplu taşıma aracını evi, işyeri sanıp avazı çıktığı kadar konuşuyor ki. Şoföre baktım kendisi de cep telefonunu alt göze koymuş, belli ki durağa gelince konuşuyor. Ama Kadıköy-Kartal hattındaki şoförlerin hemen hepsinde kulaklık son hızla arayı sürerken avaz avaza bağırarak, çağırarak konuşuyorlar. Eh, şoför böyle yapınca her minibüste hastalığını detaylarıyla anlatan ya da aşkını ya da patronu tarafından nasıl aşağılandığını anlatan en az iki kişi oluyor. Bir de minibüsü ofis sananlar var ki evlere şenlik. Ve siz bazen lanet okuyup minibüsten durağınıza gelmeden iniyorsunuz. Sanırım şoförlerin telefonla konuşması yasak! Bir polis arabası uzaktan göründüğünde hemen kulaklıklarını çıkarıp cep telefonunu kapatıyorlar. Böyle anlarda ben kendi kendime, “Keşke yurtdışında yaşasaydım” diyorum. Çünkü telefonla konuşanları birkaç kez uyardım, pişkin pişkin yüzüme baktılar. Sana ne?

Evet, bugün yamalı bohça bugünlük bu kadar. Hoşça kalın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları