Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Devrimci Adaylar

06 Ekim 2014 Pazartesi

Son CHP kurultayında PM’ye seçilemeyen, ancak Kemal Kılıçdaroğlu tarafından danışman yapılan Erdoğan Toprak’ın cemaatçi ya da sağcı değil, “bedel ödemiş devrimci” olduğunu gazetemizde yayımlanan söyleşisinden öğrendik. 
Toprak, aynı söyleşide, kendisini PM’ye seçmeyen delegelere ve parti üyelerine yönelik olduğu anlaşılan bir ileti göndermiş. Diyor ki: 
“2015 seçimleri için bir takım oluşturulacak, Genel Başkanımızın başkanlığında... Uzmanlar, genel başkan yardımcıları da olacak. Ben o takımda yer alanlardan biri olacağım.” 
Bu sözlerden “Her ne kadar kurultay beni seçmese de 2015 seçimlerinde yine ben belirleyici olacağım” anlamı çıkıyor. 
Durum şimdiden belli... 2015 seçimlerinde, Aydın Ayaydın, Sinan Aygün, Faik Tunay, Muhammed Çakmak, Ekmeleddin İhsanoğlu, Mansur Yavaş, Mehmet Bekaroğlu gibi “devrimci” adayları, yine CHP listelerinin baş sıralarında görebileceğiz...

İpsiz Recep’ten Bugüne
Belgeliğimizden çıkardığımız 1920’li yılların başında çekilmiş fotoğraf, Kuvayı Milliyeci Rizeli İpsiz Recep ve çetesine aittir. Ön sırada oturan İpsiz Recep ve çetesi (Fotoğrafta sağdan ikinci çete üyesi, büyük dayım, Rizeli Süleyman Asaf beydir. Kendisi, topçu zabiti -mülazımevvelolarak Sakarya Meydan Savaşı’na katılmış ve şehit düşmüştür), Kocaeli ve çevresinde işgale karşı köyleri korumuş, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere İstanbul’dan kaçan, başta Yunus Nadi ve Halide Edip Adıvar olmak üzere birçok yurtseverin Ankara’ya sağlık ve esenlikle ulaşmalarını sağlamış, bağımsızlığımıza katkıda bulunmuştur.
Recep Reis’e neden “İpsiz” dendiğine gelince... Gazeteci Ergun Hiçyılmaz’ın araştırmasına göre Recep Reis’in adı, “elinde olanı, olmayana vermesi” yüzünden “İpsiz”e çıkmıştır:
“Dünya nimetlerine el, menfaate kucak açmayan, olanla yetinen biridir. Dostluğu ön planda tutan ve arkadaşlarını unutmayan Recep Reis, portakal bahçesini satarak hapishanedeki arkadaşlarına destek olmuştu.”
Zaman geçti, bağımsızlıktan söz eden kalmadı, ülkenin varı yoğu satıldı. Dünya nimetlerine el atan atana, malı götüren götürene, paraları istifleyen istifleyene.
İpli Recepler dönemindeyiz artık.

Veciz İtiraflar 
Şu “yetmez
ama evet”çiler ile AKP’ye çanak tutucular, düştükleri durumu çok veciz ifadelerle anlatmaya devam ediyorlar. Haziran direnişi sırasında türbanlı bir kadının Kabataş iskelesinde üstü çıplak erkeklerce saldırıya uğradığına ilişkin fantezilerine inanan bir tanesi “hıyarlık ettiğini” söylemişti. Şimdi de bir diğeri, kendisinin “faydalı salak” olduğunu itiraf etmiş bulunuyor. Bize de yalnızca “Ha şunu bileydiniz” demek düşüyor doğal olarak...

Kız Çocuklarımızda Açılan Yara
Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği Başkanı Prof. Dr. Bahar Gökler, sıkmabaşın ilkokula değin indirilmesini üç alan açısından irdeliyor:
Eğitim açısından: Başı bağlı olmanın getirdiği dini ve sosyal gereklilikler bir kız çocuğu olarak, onun kendini tanıma, kendi gereksinimlerinin farkına varma, kendi iç gücünü, yeti ve becerileri doğrultusunda kullanabilme ve bu yönde erişkinler tarafından destek görme gereksinimini engeller. Tam tersine öğrenme kuramı açısından baş bağlama ile birlikte gelen dinsel ve sosyal sınırlamalar çocuk için davranışı belirleyen “pekiştireçler” olarak, onda kendini açamama, sessiz, edilgin ve kapalı kalma, oyundan ve merakını kamçılayan etkinliklerden uzak durma, sorgulamadan kabul etme, kendini tanımaya ve tanıtmaya yönelmeme ve bu konulara yaklaşmamayı öğrenme gibi koşullanılmış davranış örüntülerine yol açar ve onun kendilik gelişimini ve kimliğini olumsuz yönde etkiler.
Ruh sağlığı açısından: Bastırılmış ve kabul görmemiş olan çocukluğa özgü gelişimsel gereksinimler, kendiliğin çekirdek yapısında bozulmaya ve kendiliğin oluşumu ile ilgili psikopatolojilerin ortaya çıkmasına neden olur. Yaşa uygun kendini sergileme, kendini dışavurabilme gereksinimi, kendi yetileri ve iç gücünü amaçları uğruna harekete geçirebilme itkisi engellendiğinde, çocukta yeterli enerji ve canlılığın olmayışı, açık depresyon, düşük benlik saygısı, kendi ile ilgili hoşnutsuzluk, coşku ve girişim azlığı, amaçlara ilişkin uzun süreli yatırımların yetersizliği söz konusu olur. Kız çocuğunun başının bağlanması onda bu “cinsel kimliğin”, yani “kız kimliğinin” tehlike içeren, tehdit oluşturan bir kimlik olduğu, onanılmadığı ve saklı-gizli tutulması gereken bir kimlik olduğu algısını yaratır.
Evrensel kurallar açısından: Kız çocuğuna bir cinsel nesne gibi bakmak ve bu nedenle çocuğu kapatmaya ve örtmeye çalışmak, tartışmasız bir “çocuk istismarı” ve aynı zamanda bir çocuk olarak onun gelişimsel gereksinimlerini görmezden gelmede açık bir “çocuk ihmali” durumudur. Bu durum, Türkiye’nin de onayladığı BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 1, 7 ve 10. maddeleri ile uyuşmamaktadır.   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dişli ile Dişsiz 21 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları