İrfan Hüseyin Yıldız

Savrulan ekonomik modeller

26 Aralık 2021 Pazar

AKP’nin iktidara geldiği 2002 ve sonrasında tüm dünyada likidite bolluğu yaşanmaya başlanmış ve Türkiye de bundan faydalanmıştı. Ayrıca bu yıllarda, Avrupa Birliği hedefiyle birlikte ekonomi yeniden büyüme dönemine girmiş, büyümenin finansmanı ise önemli oranda yabancı kaynak girişi ve cari açık vererek sağlanmıştır. 

HER BAHARIN BİR KIŞI VAR

AKP iktidarı bu dönemlerde, borçlanma imkânlarını sonuna kadar kullanmış, iç tüketime dayalı, ithalata bağımlı niteliksiz yüksek büyümelerle yetinmiş, tarım dahil, üretimin rekabet gücüyle ilgili yapısal sorunların hiçbiriyle ilgilenmemiştir.

Ne zaman ki Türkiye’nin risk primi yükselmiş, uluslararası piyasalarda kaynak bulma maliyetleri artmış, dövize olan ihtiyacı artmaya başlamış ve bunların sonucunda kurlar yukarı gitmeye başlamıştır. Merkez Bankası, 128 milyar doları aşan tutarda rezervlerini arka kapı yöntemiyle satmasına rağmen kurlar artmaya devam etmiştir. 

2021 yılı son çeyreğine geldiğimizde, artık döviz kurlarını tutabilmek için elimizde fazla bir enstrüman kalmadığı halde, 23 Eylül’den itibaren kademeli olarak politika faizinde indirimler yapılmış, 8.6 lira olan dolar kuru, 20 Aralık’ta 18 liraya kadar çıkmıştır.

YENİ EKONOMİK MODEL DENEMESİ

Türk Lirası’nda yüzde 100’ü aşan değer kaybı ortaya çıkınca ekonomi yönetimi, daha önce hiç konuşulmayan “yeni ekonomik büyüme modeli”ne geçildiğini açıklamıştır. 

Modelin temel kurgusu, faizlerin indirilmesine, döviz kurunun piyasada belirlenmesine, Türk Lirası’nın değer kaybının sağlayacağı rekabet gücü ile ihracatın artırılmasına, ithalatın ise düşürülmesine dayanmaktadır. Böylece orta vadede cari açığı dengeleyecek ve döviz talebi azalacaktır. Sonuç olarak, döviz kuru dengesi de otomatik olarak sağlanmış olacaktır. Ancak bu modelin çalışabilmesi için üretim yapısının (hammadde ve ara mal kullanımında ithalata bağımlı olunması...) nasıl olması gerektiği konusunun yeterince etüt edilmediği anlaşılmaktadır. 

KUR GARANTİLİ TL MEVDUAT DÜZENLEMESİ

Durum böyle iken ekonomi yönetimi, döviz kurlarının çok fazla yükselmiş olması nedeniyle, 20 Aralık akşamı yeni önlemler paketi açıklamıştır. Bu paket ile amaçlananın, Türk Lirası’ndan kaçışı önlemek, dövize olan talebi azaltmak ve bu sayede kurları kontrol edebilmek olduğu ifade edilmiştir. 

Buradaki çelişkiyi hemen fark etmişsinizdir. Çok kısa süre önce “Kurlar önemli değil, bizim için rekabet gücü ve ihracatın desteklenmesi önemli” diyen iktidar, kurlar için (örtülü sabit kur) yeniden bir hedef belirlemiştir. 

Reuters’ın haberine göre, iktidara yakın kaynaklar, dolar kurunda hedefin 9 lira olduğunu söylemişler. Peki, zaten eylülde dolar kuru 8 lira civarında değil miydi? Bugün, büyük riskler alınarak, dolar kuru düştü diye bir başarı hikâyesi yazılıyorsa öncesindeki başarısızlık hikâyesinin sahibi kim olacak? 

Merkez Bankası’nın bilanço verileri, döviz rezervlerinin, 20 Aralık’tan sonra 7 milyar dolar civarında azaldığını gösteriyor. Burada üç soru akla geliyor. Birincisi devlet yurttaşlarına karşı arka kapı operasyonuyla manipülasyon mu yaptı? İkincisi, bu paketin hazırlık sürecinden bilgi sahibi olanların kişisel bir vurgunu var mı? Üçüncüsü ortaya çıkan kur düşüşü ağırlıklı olarak Merkez Bankası ve kamu bankalarındaki dolaylı döviz satışları marifetiyle sağlanmış olmuyor mu, ya sonrası?

Yeni paket, dövize olan talebi azaltmak ve tasarrufların Türk Lirası’na dönmesini sağlamak amacıyla, TL vadeli mevduata kur garantisi getiriyor. Açıklanan paket, ekonominin dolarize olmasını engellemiyor. Aksine, doğrudan yapılmamış olan faiz artışını, kurlara endeksli olarak bütün mevduata uyguluyor. Bu, ortaya çıkacak olan maliyet ya bütçe üzerinden bütün halka yansıtılacak ya da para basılarak karşılanacak demektir.

BELİRSİZLİKLER DEVAM EDİYOR

Bu paketin içinde fiyat artışlarını engelleyecek bir enstrüman bulunmuyor. Hatta bütçede oluşacak yük nedeniyle veya para basılması nedeniyle ciddi bir enflasyon riski taşıyor. Enflasyon beklentileri düşürülemezse eğer, devalüasyon beklentileri de canlı kalır ve kısa süre sonra yeniden kurlar üzerinde baskı oluşur. Ocak ayında Merkez Bankası faizi indirimine devam eder ya da ABD Merkez Bankası (Fed) faiz artırımına giderse kurlar üzerindeki baskı daha da artar. Bu nedenle yapılan düzenleme orta vadede bile sürdürülebilir görünmüyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vergide adalet kalmadı 10 Kasım 2024
Faiz sarmalına girdik 29 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları