İrfan Hüseyin Yıldız

Sanayide çarklar nasıl döndü?

01 Ekim 2023 Pazar

Geçen hafta yayımlanan İstanbul Sanayi Odası (İSO) raporundan 2022 yılında Türkiye’deki 500 büyük sanayi kuruluşunun, üretimden satışlarının yüzde 119, dönem kârlarının ise ortalama yüzde 121 oranında artmış olduğunu öğreniyoruz. 2022 yılında Türkiye ekonomisi yüzde 5.5 oranında büyürken, işsizlik oranı yüzde 10’lar civarında kalmıştı. Buradan bakınca ekonomide işlerin iyi gitmiş olduğunu söylememiz gerekiyor ama gerçekten öyle mi? Raporun detaylarına girdiğimizde sanayide üretimin yapısıyla ilgili pek parlak bir tabloyla karşılaşmıyoruz.

DÜŞÜK VE ORTA DÜŞÜK TEKNOLOJİYLE BÜYÜYORUZ

2022 yılında, 500 büyük sanayi kuruluşunca yaratılan katma değerden; düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerin aldığı payın yüzde 28.9, orta düşük teknoloji yoğunluklu sektörlerin aldığı payın yüzde 37.7, orta yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin aldığı payın yüzde 27.2, yüksek teknoloji yoğunluklu sektörlerin aldığı payın ise sadece yüzde 6.2 oranında olduğu görülüyor. Son yıllarda düşük teknolojiden orta düşük teknolojiye doğru bir kayma görülse de orta düşükten orta yüksek teknolojiye ve orta yüksek teknolojiden yüksek teknolojiye geçişte kronik bir tıkanma görülüyor.

Ayrıca 500 büyük sanayicimizin ARGE harcamalarında da durum pek parlak görünmüyor. Ar-Ge harcamalarının üretimden satışlara oranı 2019’da yüzde 0.58 iken, bu oran azalarak 2022’de yüzde 0.36’ya kadar düşüyor. Ar-Ge harcaması yapan şirketlerin sayısı 2018’de 276 iken, bu sayı 2022’de 260’a düşüyor. Üstelik bütün sanayiciler nitelikli iş gücü bulamadıklarından yakınıyorlar. Maalesef nitelikli işgücünün yurtdışına göçü devam ediyor.

KALİTESİZ VE DÜŞÜK KATMA DEĞERLİ ÜRETİM, DIŞ TİCARET AÇIKLARINA YANSIYOR

Üretimde kalitesizliğin, verimsizliğin ve rekabet gücü zayıflığının yansımalarını dış ticaret verilerimizde de gözlemliyoruz. 2023 yılı ağustos ayı dış ticaret açığı 8 milyar 657 milyon dolar olarak açıklanınca ocak-ağustos döneminde toplam dış ticaret açığı 82 milyar 304 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 66.7’ye geriledi. Bu dönemde ihracat içindeki yüksek teknoloji yoğunluğu olan imalat sanayisi ürünlerinin payı yüzde 3.6 iken, ithalat içindeki imalat sanayisi ürünlerinin payı ise yüzde 10.2 seviyesinde gerçekleşti. Elbette dış ticaretin bu yapısıyla hiçbir zaman dış fazla vermesi mümkün olmayacaktır.

Bütün bu olgular sanayicilerimizin; inovasyon, yeşil ve dijital dönüşümü mümkün kılan ileri teknolojiye dayalı yüksek katma değerli üretim üzerinden değil, vasıfsız ucuz emek, düşük faiz, düşük kur, beraberinde yüksek borçlanma ve ürünlere yaptıkları yüksek fiyat artışı avantajları üzerinden büyüdüklerini gösteriyor. Ülkeyi yönetenlerin bilinçli olarak yükselttiği enflasyon, büyük işverenlerin ve bankaların kârlarını artırırken dar gelirlilerin ve emekçilerin sefaletine sebep oluyor.

DAR GELİRLİ VE EMEKÇİLER AÇLIK VE YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA YAŞIYOR

Üretimin bu yapısındaki çarpıklık ekonominin genelinde de görülüyor. TÜİK verilerine göre, işgücü ödemelerinin milli gelirdeki payı; 2019’da yüzde 34.7 iken, sürekli azalarak 2022’de yüzde 26.3’e düşüyor. Net işletme artığı/karma gelirin payı ise yüzde 47.4’ten yüzde 53.7’ye yükselmiş bulunuyor.

TÜRK-İŞ’in araştırmasına göre 2023 eylül ayında, dört kişilik bir ailenin sadece gıda ihtiyacına karşılık olan açlık sınırı 13 bin 334 lira olurken beslenme, barınma, eğitim, ulaşım, sağlık, giyim gibi zorunlu ihtiyaçlarının karşılığı olan yoksulluk sınırı 43 bin 433 lira olarak hesaplandı. Bekâr bir çalışanın “yaşam maliyeti” ise aylık 17 bin 336 liraya yükseldi. Asgari ücretin 11 bin 402 lira olduğu, ortalama memur maaşının 25 bin lira olduğu bir ortamda, Türkiye nüfusunun yüzde 80’inden fazlasını açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşadığını ve sosyal yardımlara muhtaç hale geldiğini söyleyebiliriz.

2023 Mayıs seçimlerinden önce bütün bu büyüyoruz söylemlerine rağmen, enflasyonu önlemeden kalıcı büyümenin sağlanamayacağı, yoksulluğun derinleşeceği, makro ekonomik istikrarsızlığın daha da büyüyeceği birçok kişi tarafından ifade ediliyordu. Ancak seçimi almak için ülkenin geleceği gözetilmedi. Seçimlerden hemen sonra, makro istikrarın sağlanması için Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan ikilisine görev verildi. Mehmet Şimşek’in, Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır” mesajı, adeta ekonomideki kötü yönetimin itirafı olsa da seçmenin bu yanlış gidişe ciddi bir itirazının olmadığını seçim sonuçlarından anlamış olduk...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Vergide adalet kalmadı 10 Kasım 2024
Faiz sarmalına girdik 29 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları