Hikmet Çetinkaya

Tutsak...

28 Mart 2017 Salı

Nereden başlasam neler anlatsam bilemiyorum...
Gözlerimi gökyüzüne çeviriyorum, gri gökyüzüne bakıyorum; mavilerin özlemi içinde çiçeklenen ağaçlara bakıyorum, düşler kuruyorum.
Üşüyorum...
Beklentilerin avuntularıyla oyalanıyorum.
Sınırsız bir sessizlik içindeyim.
Teröre kurban giden insanlarımız, derin sularda dolaşmamız, ağlayan analarımız, bebelerimiz, nice avuntular içinde bir kuş gibi kanat çırpan insanlarımız.
Bir yanda düşünceyi ifade özgürlüğü diğer yanda demokratik değerler. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nin 34 No’lu Genel Yorum Beyanı:
Düşünceyi ifade özgürlüğü her özgür ve demokratik toplumun temel taşını oluşturur...
Bu ne demektir?
Düşünce ve ifade özgürlüğü, salt “kişinin tam anlamıyla gelişimi açısından olmazsa olmaz bir koşul” olmakla sınırlı kalmayıp, demokratik toplumun varlığını kabul etmek anlamı taşır.

***

Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi, medyada çalışan gazetecilerin işlevlerini eksiksiz haliyle yerine getirebilmek için, gerekli koruma ve bağımsızlıktan yararlanması gerektiğini, zira toplumu bunlarla bilgilendirdiğini, toplumun tam anlamıyla özgür olabilmesi ve kamusal söylemin daha güçlü hal alması için bunun “olmazsa olmaz bir koşul oluşturduğunu” söyleyerek bu düşünceyi daha da pekiştirmiştir.
Demek oluyor ki, bireysel olarak gazetecilere ve medya çalışanlarına yönelik saldırılar, gazetecilik işlevine karşı saldırı anlamını taşımaktadır.
Dolayısıyla demokrasilerde kamuoyu tartışması olanaklarını zayıflatmaktadır.
Amerikan İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararında bu şöyle somutlandırılmıştır:
Gazetecilik, ancak bu işi yapanların tehdide ya da fiziksel, ruhsal, manevi saldırıya, başka bir taciz eylemine maruz kalmaması halinde özgürce yerine getirilebilir. Bu tür saldırılar gazetecilerin bireysel ifade özgürlüğüne yönelik ihlal oluşturmaktan başka, toplumdaki diğer bireylerin her türden bilgi ve görüş isteme ve edinme hakkına da müdahale etmektir.
Gazetecilerin ve medya çalışanlarının önemli “toplumsal rolü” göz önüne alındığında, hukuk dışı, keyfi ve yargısız infazlara ilişkin BM Özel Raportörü Christof Heyns tarafından işaret edildiği gibi, bu kişilere yönelik her türlü saldırı “insan hakları projesinin temellerine ve bir bütün olarak bilgilendirilmiş topluma” yönelik saldırılar olarak görülebilir.

***

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi birçok kez özellikle demokratik bir toplumda, hukukun üstünlüğüne dayalı olarak yönetilen bir devlette, basının üstün rolüne değinmiştir.
Mahkeme ayrıca, görsel işitsel medyanın “hayati bir kamu bekçisi rolü” oynadığını ve basından çok daha doğrudan ve güçlü bir etkiye sahip olduğunu belirtmiştir.
Peki, Türkiye’de durum nedir?
Türkiye’de 149 gazeteci tutuklu, zindanda...
Cumhuriyetin yazar ve yöneticileri, 149 günden beri tutuklu...
Bunlar yetmiyormuş gibi tutuklu meslektaşlarımız için Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyor:
149 gazeteci içeride diyorlar, listeye baktım 5’i çocuk istismarcısı, hırsız, katil, geri kalanı 144’ü terörist...
Devletin en tepesindekine “yalan söylüyorsun” demek bize yakışmaz. Aydın Engin’in dediği gibi efendilik bizde kalsın. Cumhurbaşkanı’nın bu iddiayı kanıtlaması gerekir.

***

Nereden başladık, nerelere geldik.
Gözlerimi gökyüzüne çeviriyorum.
Gri bir gök altında bir süre yürüyorum...
İşte böyle sevgili Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör ve Ahmet Şık...
Hepinizin gözlerinden öperim...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları