Hikmet Çetinkaya

Şeyhler ve çocuklar...

24 Ekim 2017 Salı

Serin bir sonbahar akşamı…
Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye iniyoruz. Gece saat 22.30. Trafik sıkışık.
Bir çocuk bindiğimiz otomobile yaklaşıyor:
Abi para verir misin?
Vermiyoruz…
Öfkeleniyor çocuk ve sunturlu bir küfür savuruyor.
Çocukların yaşları 13-14...
Az ötede tinerci çocuklar var…
Onlar da diğer araçların peşinde…
Bir İstanbul akşamında kentin göbeğinde yaşanıyor bunlar…
Yine gecenin bir saatinde belinde silahıyla televizyon ekranlarına düşen irikıyım bir maganda sağa sola posta koyuyor, görev başındaki gazetecilere saldırıyor.
Görüntüler ilginç.
Resmi ve sivil giysili polisler.
İrikıyım maganda üç kez polis aracından atlıyor kaçmak için, ama beceremiyor.
Polisler magandaya gayet kibar davranıyor:
Beyefendi gösteriş yapmayın…
Yıl 1999
Bu görüntüleri o tarihte anlatmışım uzun uzun…
Bu kez Sirkeci’de pantolon giymiş bir genç kız, sarıklı, sakallı ve cüppeli üç kişinin kızgın bakışları eşliğinde trene biniyor. Üçü birden genç kıza sözlü tacizde buluyor:
Cayır cayır yanacaksınız cehennemde, kazanın altına odunları ben koyacağım.
Bir kadın yazar köşesinde neler yazıyor o sırada:
Ben demokratım ve aydın namusu taşıyorum. Bu nedenle Fethullah Gülen’in yanındayım.

***

Aynı gün yani 1 Temmuz 1999’da ben şöyle yazıyorum:
Bir aydın, bir demokrat, liberal, Türk-İslam sentezine dayalı teokratik devlet yapısını oluşturmak isteyen Said-i Nursi’nin çizdiği yolda yürüyen Fethullah Gülen’in (FETÖ) nasıl yanında olabilir?
Devlette ırkçı-gerici bir yapıyı egemen kılmak isteyen bir tarikat şeyhini demokrat kimliğiyle destekleyebilir mi?
Gece saat 22.30
Bir kız çocuğu aracımıza yaklaşıyor:
Kâğıt mendil var amca bir paket alsana…
O yıllar çoktan unutuldu…
Sosyalizmi din sanan bizim eski dönekler önce Kürtçülüğe soyunan Abdullah Öcalan’ı Che Guevara, Zabata, Garibaldi’ye benzetip, daha sonra hızlarını alamayıp kaftanını öpmeye başladılar.
Sosyalizmin din değil bilim olduğu unutuldu…
Kim yararlandı bundan?
Milliyetçi sağda MHP, milliyetçi solda DSP
Bülent Ecevit ve Devlet Bahçeli
Ardından AKP’nin kuruluşu, Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları…
AKP’nin 2002’de tek başına iktidara gelişi ve o günden bugüne uzanan süreç…
Umur Talu’nun “Bölgesel Susurlukçuluk” başlıklı yazısı iki yıl önce çıktı, “AKP sürecini” çok iyi anlatır.
Tabii ki tam bunu kastetmedi, en güzel yine Bülent Arınç ifade etti.
‘Biz iktidara mahkûm ve mecbur bir partiyiz.’
Yüzde 34 ile iktidar olabilmiş bir parti, oyları ve oy oranı düşse de, yüzde 41’le de iktidar olabilecek bir partidir o ayrı.
Oylarından ötürü bunu hak eder orası da ayrı.
AKP iktidar olmaya mahkûm ve mecbur
Neden?
Nedenini bir başka yazımda uzun uzun anlatırım…
Zamanın içinde anılarımla baş başayım…
Umutla umutsuzluğun kol gezdiği bir ülkede yaşıyoruz.
Belki mevsimleri çoğalttık, sevgimizi bölüşüyoruz.
Kara balçıkta bir kuzey rüzgârı esiyor…
Birden kâğıt mendil satan kız çocuğu geliyor aklıma.
Gözlerine sis mi inmişti ne!
Yıllar önceye gittim…
Durgun akan bir ırmağın kıyısında oturdum saatlerce.
Orada tinerci çocuklar vardı, mendil satan kızlar…
Ölü gövdeden tek kalan ruhun külleriydi, demişti şair…
Bir şiir bulutu gecenin ayazında dokunurken bana:
Bu yasaya göre
Yasaklanmıştır özgürlük sözcüğünü kullanmak,
ağzın aldatıcı pisliğinden
ve sözcüklerden kaldırılacaktır.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte
Diri ve saydam bir şey olacaktır özgürlük…
Ateş gibi, ırmak gibi,
Bir buğday tanesi gibi
Ve insan yüreğine yerleşecektir…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları