Hikmet Çetinkaya

Kederli Irmaklar...

08 Mart 2018 Perşembe

O saçlarına aklar düşüren zor günler, bir sonbahar esintisi getiriyor sana; dikenli tellerden geçen aşklar, yasak buluşmaları sararan gün ışığında kaybediyor yeniden...
Tüm zamanlardan akan o kederli ırmaklar, çocukların bağırtılarıyla birleşiyor; hüznün keyfi olan yalnızlık, düşlerin yağmurlu bir gece yarısı serinliğinde buluşuyor...
Avuçların sımsıcak o saatlerde senin!.. Gözlerin gri sevişmelerden yorgun düşmüş!.. Pien Çö-lin, belki de altın ışıklarıyla dolu bir arabayı çekerken batan güneşin yeniden doğacağını bilmiyor...
Deniz sakin, mavi giderek lacivertleşiyor...
Seni arıyorum; o çocuksu bakışını, balıkçı gemileri iskeleye yanaşırken...
Karşı tepelerde köhnemiş ağaçlar eski bir şarkıyı mırıldanıyor...
Gökyüzünde ıslık çalan ses, o sonbaharın hüznüyle nedense ortaya çıkmıyor, bir yerlerde saklanıyorsun...
Yüreklerin tahta evciklerle donandığı bir akşamın kapalı kapılarını açmak istiyorum. Çiçekleri, kokuları, ışığı, senin gözlerinde, omuzlarında, saçlarında görmek ve duymak için çırpınıyorum...
Biliyor musun kırık yıldızları arıyorum gökyüzünde kimselere belli etmeden; kuşların kanadında sana ulaşıyorum elimdeki gülleri kurutmadan...
Fırtınaya tutulmuş denizlerde sana sesleniyorum “Güzelim, esmerim, aşkım” diyerek; şu çılgınca sevişen çiçeklerle buluşuyorum gözlerimi kapatarak...
Bir şiir okuyorum sonra...
Kara balçıkta ahşap bir güney rüzgârı esiyor o sırada...
Söyle bana; aşk, taşa kazılmış belirsiz bir yüz mü?

***

Sana her şeyi anlatmam zor, şu sıkışık saatler içinde...
İnan ki beni en iyi anlayan, beynimi ve yüreğimi en iyi bilen Vitezslav Nezval’dir...
Soğuk, boğucu bir gecede, Luxembourg Parkı’nın oralarda yürüyordum...
Saatler on ikiyi gösteriyordu; sokaklar bomboştu...
Belleği olmayan bir adam gibi yürüyordum...
Kuşlar çevreme toplanmıştı, sabahın perdelerinin açılmasına daha çok vardı...
Bilmiyordum neydi birden büyüleyen beni? Yalnız kendi soluğumu hatırlıyordum!..
Parkın ağaçları beyaz sargılarla örtülmüştü; bir genç kız gecenin sessizliğinde şarkılar söylüyordu...
Ben o gece, o parkta Robert Desnos’u tanıdım...
Dedim ki:
Sen varsın feda edilmiş, beklediğim son gecede...”
Zaman zaman tuhaf yüzler doğuyor ve yitiyordu uykuda...
Ben ayaktaydım, ben yürürken düşler kuruyordum...
Toprağın ve yıldızların kokuları içindeydim, bilinmeyen aşkların ülkesindeydim...
Daha da güzeldin nemli ve derin bir zamanda; daha da sıcaktın umutsuz bir yağmurla...
Hiç duymamıştın adını Jean Jouve’nin...
Olsun, sevişmelerin, bakışın ve yürüyüşün onun dizelerindeki gibiydi...
Bırak kahkaha ve şamatayla yol alsın fırtına...
Haydi söyle, bir çift şahane göz dalıp gitsin mi boşluğa, gözyaşı pınarları kalsın mı taptaze?
Unutma, insanın çıplak güçlerinin ölü olduğu bir saattir bu!..
İstiyor musun ölümcül silahların uğultusunu; istiyor musun o karanlık işleyişini yeryüzu¨nün?

***

Dinle, bu bir sonbahar esintisidir...
Avuçların sımsıcak saatlerin içindeyken gözlerin gri sevişmelerden yorgun mu düştü yine?
Hüznünü ve yalnızlık düşlerini inan ki kıskanıyorum; tek başına kurduğum içki sofralarında belki seni anıyorum...
O anda gizli bir yeraltı sevinci sıçrayıp gidiyor benden uzaklara...
Bir ışıl gök mavileri çınlıyor, turuncu gülüşler esirim oluyor...
Sanki bir başka evrende koşuyorum, Fethi Giray’ın dizelerinde avunuyorum...
Yapraktan, çiçekten ötede bir şey yeşeriyor, bir şey büyüyor içimde...
Masmavi benekli bir tırtıl, rahat uzanmış yaprağın üstünde...
Bak yağmurlu bir gece yarısı serinliği içindeyiz; bak ikimiz de hüzünlü, ikimiz de yalnızız...
Perdeyi aç, balkondaki çiçekleri sula, annene haber ver “geç geleceğim” diye; saçlarını kuşların kanatlarına koy ve beni bekle...
Çocuksu savaşların zalim süsünü unut artık!..
El var, ayak var; göz var, kulak var; kalp var, dudak var; zulüm, işkence benim üstümde...
Bense tüm zamanlarda akan kederli bir ırmağım...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları