Hikmet Çetinkaya

Kardeş kanı...

22 Ocak 2017 Pazar

Elleriydi karanlık yağıştan yağışa sürüklenen...
Yüreğinde çoğalttığı sevdası, sokak ortasında, yerde, buz gibi soğukta ince bir sızıya dönüşmüş...
Kardeş kanıdır fışkıran, feryat eden ayetlerin suskunluğunda...
O kar taneleri bir çığlık olsa da Rakel Dink’in dudaklarında...
“Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim” diyen bir kadının o çığlığı, yurt ve insan sevgisidir acılarına karşın...

***

Bir yürüyüş, özlem yüklü anılarla.
Acı, gözyaşı!
Hrant Dink, Rakel’den, çocuklarından ayrıldı ama yurdundan ayrılmadı...
Geleceğe dair umutlarını hiç yitirmedi.
Düşlerin ve sınırların olmadığı ölümle cansız elleri uyudu.
Bennis’in dizelerinde, yüz saçlar içinde gezinirken, gözkapakları yarılır gibi oldu.
Hep sevdası oldu bu topraklar...
Hayatın ağacı oldu bir gülümseme...
Sevgi onu hep büyük yaptı...
Yurtseverlikse yurtseverlik!
Şairin dizeleri gibiydi hayat, yıldızlar tekil olarak süzülürken sığınağına...
Sevgi büyük yaptı Hrant’ı.
O duygular, dalgalar, rüzgâr dirilişin fotoğrafını tekrarlar.
Kıyılar ilk olur gezginliğe.
Övülen beyaza dağılır...
***
Anıları ölümle geldi, övülen beyazlarla kanatlandı.
Rakel’in o konuşması yürekleri dağladı.
Bennis’in dizelerinde hayatın soluğu içinde yitip gitti...
“Ve ben gözlerimi yakan bu havadan ağladım
Sen de benim gibi ayrılıktan...”
Karısından, çocuklarından, dostlarından, arkadaşlarından, sevdiklerinden ayırdılar ama çok sevdiği, yurt bellediği topraklardan ayıramadılar Hrant Dink’i.
On yıl sonra kar taneleri gibiydi hüznü ve acısı Rakel Dink’in.
Acısını yüreğinde yaşıyordu o.
Dediği şuydu:
“Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Alıp gitmek için değil, bu toprakların gelip dibine gömülmek için.”

***

Agos gazetesinin bulunduğu yerde, kaldırımın üzerinde...
Sanki uyuyordu Hrant...
Bir on yıl geride kaldı ama sevgi tükenmedi...
Sevgi onu büyük yapmıştı...
Dostluk, arkadaşlık...
Sabahattin Ali’den Uğur Mumcu’ya, Abdi İpekçi’den Çetin Emeç’e, Musa Anter’den Kemal Türkler’e, BahriyeÜçok’tan Muammer Aksoy’a değin...
Yüzlerce faili meçhul için...
Kar taneleri gibi...
Adalet, cesaret isterdi...
Adalet, eşitlik isterdi...
Bir yafta asılmıştı Hrant Dink’in boynuna:
“Halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek...”
Oysa Hrant, halkını severdi, o yüzden de sonsuzluğa uğurlanırken on binler hep birlikte haykırıyordu:
“Hepimiz Ermeniyiz!”

***

Barış istiyordu Hrant, savaş değil...
Demokrasi ve özgürlükleri savunuyordu.
O karanlık eller, devletin yargısını, polisini, jandarmasını elegeçiren FETÖ’cüler...
Beyaz bere giyen tetikçi...
Onunla Samsun’da ayyıldızlı bayrağımızla fotoğraf çektirme yarışına giren güvenlik güçleri.
Hayat akıp gidiyor işte...
Yaşam sürüyor...
İzleyeceksin, hedef göstereceksin ve öldüreceksin...
Aradan geçen yıllar Hrant’ın insan sıcaklığını alıp götürmedi. Düşmanlıklar onu unutturmadı.
Hrant Dink, Uğur Mumcu, Tahir Elçi...
Bildiğimiz şeylere tekrar tekrar tanık oluyoruz. Vur emrini verenleri ortaya çıkaramıyoruz...

***

Yaşamın derinliğinde, acıların ırmağında, duygularımızın tutsağı değiliz...
Tüm faili belli ama meçhul kalan cinayetlerin aydınlanmasını istiyoruz, geleceğin güzel günlerinin habercisi olarak...
Umudu, sevgiyi, insan olmanın bedelini...
Hayatın tüm alanlarında sevgiyi, kardeşliği...
Kana kan intikam duygusunu...
Cinayeti işlet, kanlı eylemi bir tetikçiye yık...
İşin içinden sıyrıl...
Adalet, cesaret ister...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları