Hikmet Çetinkaya

Kan gölünde boğulacağız...

09 Ocak 2016 Cumartesi

Üzerinde siyah bir giysi, beyaz benekli şalvar, ayağında terlik. Sırtını taş duvara dayayıp yere oturmuş.
Sağ yanında yeşil plastik bir leğen, içinde iki büyük pide...
Bir kadın o, ana!
Diyarbakır’da çıkan olaylarda polisin attığı gazdan korunmaya çalışıyor kadın. Beyaz renkli yemenisini başına örtmüş gazdan korunmak için.
Yüzü görünmüyor...
Belli ki gazdan etkilenmiş.
Ortada acı gerçekler var. Daha doğrusu Güneydoğu kan göllerine dönüşmüş. Silopi’de, Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de operasyonlar, çatışmalar hız kesmemiş.
Olan sivil halka oluyor...
Çocuklar, kadınlar, erkekler...
Sokağa çıkma yasağı, evlere isabet eden roketler, 21 sivilin hayatını yitirmesi...
Bölgedeki HDP milletvekilleri, çok sayıda yaralının olduğunu, 112 Acil Servis’in ambulans göndermediğini iddia ediyor.
Bir milletvekili, yaşananlara ilişkin şöyle diyor:
“Yaralılarını getirenlerin üzerine ateş açılıyor. Kaymakam ve valilikle iletişim kuramıyoruz. Telefon ediyoruz ama yanıt vermiyorlar. 155’i arıyoruz, onlar da ‘Bizim yapabileceğimiz bir şey yok’ deyip telefonu kapatıyorlar.”
HDP milletvekilleri Ferhat Encü ile Aycan İrmez, Zap ve Barbaros mahallelerinde olup bitenleri böyle anlatıyor.
Binlerce insan evlerinin bodrum katlarında saklanıyor...
Bir yanda PKK, öte yanda devlet...
Tanklar, ağır silahlar, keskin nişancılar...
Bebeler, analar, babalar, dedeler, nineler aç susuz...
Dedikleri şu, insanların:
“Biz bombalardan ölmezsek açlıktan, susuzluktan öleceğiz.”

***

HDP milletvekilleri yaşananları böyle anlatıyor, Şırnak Valiliği ise tam tersini söylüyor:
“Cizre, Silopi ilçelerimizde yaşayan yurttaşlarımızın sağlık, gıda, ilaç, cenaze defin hizmetleri ve diğer temel gereksinimleri kaymakamlarımızca karşılanıyor.”
HDP milletvekili İrmez, valiliğin bu açıklamasına karşı çıkıyor:
“Altı cenazemiz maalesef cami ya da evlerde. Cenazelerin alınmasına izin verilmiyor. Morgda yer yok. Cenazelerin bir bölümü yemekhanelerde, benzeri yerlerde bulunuyor.”
Ben bu notları perşembe günü aldım...
Üç gün içinde ne değişti bilmiyorum. Bildiğim hayat Silopi’de, Cizre’de ve daha pek çok yerde yaşanır gibi değil.
Elbet şehit haberleri de hız kesmiyor. Çatışma ve ölüm kol geziyor oralarda.

Zaten taş duvara sırtını dayayıp gazdan korunan bitkin kadın her şeyi anlatıyor bize.
Kadınlar ölüyor, çocuklar, gençler, yaşlılar... Polisler, uzman onbaşılar, çavuşlar, Mehmetler...
Neler yaşanıyor, insanlar ne yapıyor, bilmiyoruz.
Üç maymunu oynuyoruz hep birlikte...
Bu denli can yanarken, insanlar ölürken gerçekleri öğrenemeyeceğiz...
Hepsi ama hepsi...
Dini, ırkı, mezhebi, dili, inancı ne olursa olsun bizim insanımız, canımız, ciğerimiz oralarda yaşayanlar.
Yıllarca dünya halklarının kardeşliğini savunmadık mı biz? Savunduğumuz için bedel ödemedik mi?

***

Silopi’de siyasi kimliği olan üç kadın, adı belirlenemeyen 20 yaşında bir genç öldürüldü...
Kim öldürdü, neden öldürüldüler?
Cizre ve Silopi’de 20 gün içinde aralarında bebelerin, kadınların, yaşlıların bulunduğu 55 sivil masum insan yaşamını yitirdi...
Ölüm ve şehit haberleri...
Acı ve gözyaşı...
Bir kez daha “Yeter artık yeter!” diye haykırıyorum.
Akan kan dinsin, silahlar sussun!
Nasıl yaşayacağız barış içinde, nasıl hayata geçireceğiz kardeşlik duygularımızı?
Bitmek tükenmek bilmeyen hıçkırıklarımız, paramparça olmuş umutlarımız, yarım kalmış sevdalarımız...
Onları nasıl bir araya getireceğiz, nasıl?
Her yazımda olduğu gibi sevgili Can Dündar ve Erdem Gül’e koskoca bir “Merhaba” Cevat Şakir’den... Bir avuç Bodrum mavisi Azra Erhat’tan...
Merhaba!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları