Hikmet Çetinkaya

Kafka’nın Dava’sını okudunuz mu?

13 Kasım 2016 Pazar

Günlerden cuma... Hava sabah soğuk ama güneşliydi, öğle saatlerinde bembeyaz bulutlar, göğüm mavinin derinliğiyle buluştu...
Gazetede odamdayım...
Franz Kafka’nın Şato ve Dava’sını (Can Yayınları) okumanın tam zamanıdır.
Uğur Dündar’ın deyişiyle Kafka, Nazi zulmünü haber veren bir yazardır.
Yozlaşma, çürüme, umutsuzluk, acı, hüzün...
Bir toplumda korku egemen olursa, insanlar konuşamaz, yazı yazamaz, düşünemez.
Özellikle Kafka’nın “Dava”sında bu yozlaşma ve umutsuzluğun nasıl insanları kuşatma altına aldığına tanık oluruz.
Deneyimli gazeteci ve televizyoncu Uğur Dündar “Korku çağı” başlıklı (5 Kasım 2016) yazısında şöyle diyor:
“... ... ... Yazımı sonlandırırken bir sözünü anımsıyorum:
‘Bir kitap, içimizdeki donmuş denize inen bir balta gibi olmalı’
Kafka’yı okurken arkadaşım Prof. Dr. Haluk Şahin’in ‘Can Çekişen Bir Meslek Üzerine Notlar’ (Say Yayınları) okumanızı öneririm... ”
Yıllar çabuk geçiyor...
Hasan Cemal’in yazısını okurken anılar denizine dalıyorum.
Yaşadıklarım ve yaşayacaklarım...
80 darbesi ve sonrası... Bir gece yarısı gözaltına alınışım... Çocuklarım... Nezihe, Betül, Kemal... Annem ve teyzem...
Nadir Nadi’nin bize gönderdiği mektup...
Hasan, bunları anlatmış yazısında.
“Ortalık bir anda dalgalandı.
Herkes kadehini bağıra çağıra başyazarımız için kaldırdı.
Cumhuriyet’e kavuşmakla sanki yeniden doğmuştuk.
Bu yazıyı Cumhuriyet için, başta 12 Eylül’ün o karanlık günlerini birlikte yaşadığımız Hikmet Çetinkaya olmak üzere hapisteki gazeteciler için yazdım.
Hiç tasalanmayın.”

***

Biz diktatörler gördük, diktatör bozuntuları...
Bildiğimiz yolda yürüdük. Korkmadık, yılmadık.
Tek silahımız vardı, o da kalemimiz!
Farklı siyasal ideolojilerden gelen meslektaşlarımıza Silivri’de yatan arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum...
Hani yurtdışına “çuvalla para götürdüğü” öne sürülen Akın Atalay vardı, İcra Kurulu Başkanı ve Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı...
Almanya’dan döndü...
Ey kara vicdanlılar, ey ahlaksız herifler o yazıp çizdiklerinizden, televizyonlarda konuştuklarınızdan utanmayacak mısınız?
Ben Akın’ı karşılamaya gidemedim, sağlık sorunlarımdan ötürü. Gitsem bile yüzünü göremeyecektim.
Sen benim mangal yürekli arkadaşım, ben senin “Hikmet Abi”nim. Biz Cumhuriyet’i laiklik temelinde demokrasimizi geliştirmesi için yönetmeye başladık. Terörü savunmadık, lanetledik. Her türlü ayrımcılığa karşı çıktık. Temel hak ve özgürlükleri savunduk.
Her Kürt yurttaşımızı potansiyel terörist olarak yaftalamadık. Akan kanın durması için, güvenlik güçlerinin değil PKK’nin silah bırakması gereğini vurguladık.
Ezenin değil ezilenin yanında olduk. İnsanları ötekileştirmedik.
Biz vicdanımızın sesini dinlediğimiz için vicdansızlar yüzünden arkamızdan hançerlendik.

***

Sevgili Yalçın Doğan, arkadaşlığımız 40 yılı aşıyor, tıpkı Hasan Cemal ile olduğu gibi...
Bizim için, Doğan Akın’ın kaptanlığında açık denizde yelken açan “t24”ten bir derleme yaptın. Yazdıklarını buraya koymadık, “t24”te bizi seven dostlar okusun...
Ama yine de okurlarım için önemli bir bölümü paylaşacağım:
Cumhuriyet Vakfı’nın 2013’teki genel kurulu “usulsüz seçimle” suçlanıyor. Gözaltına alınma nedenleri arasında önemli bir gerekçe olarak gösteriliyor. Hatta, hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş bile bunu söyleyip aradan sıyrılmaya çabalıyor.
Madem Cumhuriyet’e bir operasyon kararı var, o zaman belki daha inanılır başka iddialar sıralamak gerekir. Ama mesele o iddiaları bulmakta, çünkü yok, ara ara, bulamazsın.

***

Ben de, Yalçın Doğan’ın yazdıklarına birkaç tümce ekleyeyim:
“O iddiaları sıralayamazlar. Çünkü her şey yasal zeminde yapılmıştır. Usulsüz seçim de yok. Şikâyetçiler o nedenle ortaya iddia atamıyorlar Sevgili Yalçın Doğan.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları